Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN
İzinsiz iktibas edilemez.
Bu gün Mehmet Akif ismiyle eğitim öğretim hayatına devam eden o zaman adıyla Devrim İlkokulu’nun etrafında bugünkü evlerin ve sokakların arasındaki sıkışmışlığının ve görünürlüğünün olmamasının aksine tek başına evlerden ve mahallelerden bağımsız bir şekilde konumlanmış bir hal vardı.
Batısında İluh Deresi’nin yukarısında eski - o zamanlar yeni-İluh yerleşim alanı bulunurdu. Düzlükte bugünkü çarşı merkezine kadarki alan boş bir düzlüktü.
Ulu Camiinin etrafına serpilmiş bir kaç ev vardı.
Öğrenciler bu iki merkezden yaya olarak okula gelirlerdi. İluh'tan gelenlerin dereyi geçmek gibi bir problemleri vardı.
Derenin ıslahının olmadığı ve köprülerin yapılmadığı o zamanlarda öğrenciler paçalarını kaldırıp dereyi geçerlerdi.
Petrole ve yağa bulanmış derenin suyu öğrencilerin ayaklarına, elbiselerine yapışırdı.
Okulda kadrolu öğretmen fazla bulunmaz, geneli yedek subay olarak vatani görevini Batman'da yapan askerlerden oluşurdu.
Okuldaki en eski öğretmen Diyaeddin Aksoy’du.
Sınıfların mevcudu kırkın üstündeydi. Kendi sınıfının mevcudu kırk altı kişiydi.
Kızlar fazla okumazdı.
Sınıfında dört kız vardı ve onlarda yerli değildi.
Kitaplar, Bankalar Caddesindeki Siirtli bir kırtasiyeciden alınırdı ama kırtasiye malzemesi öyle kitapçılarda falan satılmazdı.
Manifaturacıdan bakkala kadar her dükkândan defter, kalem, silgi alınabiliyordu.
Önlük siyah, yaka beyaz renkliydi. Ve yakalar bezden değil, plastikten yapılırdı.
Öğrenci ailelerinin imkanı site ve esnaf ailelerinin dışında çok düşüktü.
Hayat şartları ağır ve zordu.
Okulda süt ve peynir dağıtılırdı. Süt, Amerikan malı sayılır, aileler tarafından içilmemesi konusunda tembih alınır ve dağıtılan o süt öğrenciler tarafından içilmezdi.
O zamanlar öğretmenler çok değerliydi.
Deneyimli ve ilgiliydiler.
Bir öğretmenle görüşebilmek için araya adam konulur, öyle görüşülürdü.
Bir öğretmenin bir öğrencinin evine gelmesi o gün mahallede konuşulacak önemli bir konu olarak kabul görürdü.
TPAO'dan elektrik sağlanırdı. Evlerde su ve elektrik bulunurdu.
Yerler ve yollar topraktı. İnsanlar gidecekleri yerlere genelde yürüyerek giderlerdi.
Taksiler yerine faytonlar kullanılırdı.
Çocuklar haylaz ve özgürdü. Sokak, onların yaşam alanıydı.
Kızlar çizgi oyunu oynar, erkekler hızlı koşma yarışı yaparlardı.
Futbol o zamanlar da vardı; ama top yoktu.
Beslenme çantası diye bir şey yoktu. Sadece Siirtli bir çocuğun tahta kutuda getirdiği bisküvi ve lokumlar biz öğrenciler tarafından parayla alınır ve yenilirdi.
Evde karpuz çekirdeği cebe doldurulur okulda yenirdi.
Hasankeyf'ten gelen öğrencilerin cebinde kuru üzüm bulunurdu. Yiyecekler doğal ve evseldi.
Mezun olduktan hemen sonra Batman'da ilk özel bankanın kurulması ile beraber burada çalışmaya başladı. 1982 yılına kadar burada devam etti.
Daha sonra ülkemizin farklı yerlerinde çalıştı.
En son Diyarbakır'da özel bir bankanın bölge müdürü olarak çalıştı ve 2001 yılında emekli oldu. Emeklilik sonrası Batman’da yaşamını sürdürüyor.