Cam ve Elmas; 1962 yılında Malatya'da doğup, Hacettepe Üniversitesi’nden mezun olan, TRT'de çeşitli belgesel filmlerini yapımcı olarak hazırlamış ve kitaplarından bazıları dünya dillerine çevrilmiş olan Sadık Yalsızuçanlar’ın romanıdır.
Belgesel çekimleri için gittikleri Kars şehrinde altın silsilenin bir halkası olan, İbn-i Sina'nin ve Gazneli Mahmut'un hocası, büyük âlim, Mevlana'nın tabiriyle şeyh-i din, bilge Ebul Hasan Harakânî hazretlerinin türbesine bakıp incelemeye gelen turistleri görür. Kendisini heyecanlandıran ve merak içinde bırakan bu durumun etkisiyle hazretleri tanımak ve kim olduğunu öğrenmek ister. Bunun üzerine araştırmalar yapar.Harakânî dergâhının bugünkü şeyhi ve talebeleriyle görüşür ve ardından kitap yazmaya karar verir.
Kitabın ilk sayfasında; “Yüreğimin büklümleri hep birbirine yapışmaya çalışır, bende yüreğimi açmak için büklümleri hep yeniden koparmak zorunda kalırım.” ve “Yeryüzünde yolculuk edenin ayağı; gökte yolculuk yapanın ise kalbi su toplar.” sözleriyle kitabın içeriğiyle ilgili ipucu verir.Kitap, başta okuyucuyu yoran bir hava yaratsada ortalara doğru heyecan uyandırarak sonlara doğru okuyucuya duygusal bir yoğunluk yaşatır.
Cam, kitabın başkarakteri olan kameraman, Elmas ise Harakânî hazretlerini temsil etmektedir. ŞeyhHarakânî hazretleri; Horasan’ın Hey şehrinin Bistan'a bağlıKarakon yerleşim merkezinde dünyaya gelmiş, 963-1033 yılları arasında yaşamıştır. Kars'ta uzun yıllar yaşamını devam ettirmiş, düşmana karşı yapılan savaşta şehit düşmüş büyük bir mutasavvıf'tur.
Tasavvuf ilminin derinliğini, Kars şehrinin güzelliğini, belgesel yapımının zorluğunu, Kerbela olayının yaşanmışlıklarını, Harakânlı bilgenin kim olduğunu, şeyh ve dergâhın ne anlama geldiğinibilenler anımsayıphatırlayacak, bilmeyenler ise anlayıp öğrenecektir.
Bir yandan çekmeleri gereken belgesel, öte yandan eşine ve çocuğuna duyduğu özlemi kafasındaki sorularla birleştirince soluğunu Harakânî hazretlerinin huzurunda tüm sorularına cevap alarak bulurkameraman. Bilge, soruların yanıtlarını her ne kadar kameraman ve diğer karakterlere versede aslında tüm insanlara karşı bir muhatap olma söz konusudur.
Biz okurların da illaki kafasında yankılanan soruları vardır. Hazretlerin yanıtları ve sözleri; sorularımıza, toprağa verilen su gibi iyi gelecektir. Kameraman da birçok kişi gibi, içinde bulunduğu buhrandan kurtulup hakikat yolunu bularak adeta büyülenmiş bir şekilde ne kadar istemese de uçağa binerek Kars'tan ve hazretlerden ayrılır.
"Dil gönlün kıyısıdır, gönül çalkalananınca sözcükler kıyıya vurur." der Harakânî hazretleri. Bizimde gönlümüzü dalgalandıran, sözcüklerimizi kıyıya vuran bir kitap olmuştur.