Hayatın tüm zorluğuna tüm çilesine rağmen bir şekilde adımlarımızla gölgemizi takip edip yürüyoruz bu uzun soluklu yolu.
Ben her yanılışıma, yanlışıma, bütün hatalarıma, doğru sandıklarıma, yaptıklarıma, yapamadıklarıma inanıp inanıp her seferinde çakıldım yere.
Gücümü emenlere, beni benden almak isteyenlere, karşıma geçenleri dimdik bir yürekle karşıladım ben.
Her sillesini yediğim hayat tokatları beni benden edemedi. Ben ne kendimden ne de bu hayattan vazgeçmedim.
Aklımın ucundan bile geçmedi vazgeçmek.
Ne hayat tarzımda ne de lügatımda vazgeçmek diye bir şey yoktu.
Vazgeçmek nedir bilmem ki ben.
Vazgeçmeyenlerdenim ben.
Vazgeçmeyi bilmeyenlerdenim.
Vazgeçmeyi öğrenmeyenlerdenim.
Çünkü savaşmak var ruhumda.
Aşk için, hayal için sevmek için.
Benim kendimle hep bir savaşım var.
Zaten benim savaşım hep kendimleydi.
Bir başkasıyla da savaşmayı bilmem ki ben.
Ne varsa hep kendi içimde var. Hep kendimle var.
Derler ya hani kendine sadece kendin lazımsın.
Senin kendinden başka yoldaşın yok ki.
Ne hissettiğini, ne düşündüğünü, kimi ve neyi sevdiğini bir tek sen ve kalbin bilebilirsiniz ancak.
Ben anladım.
Sen de anlayacaksın.
Sana bir tek sen lazımsın.
Senin kimselere ihtiyacın olmadığını, kendinin kendine yetebileceğini elbet anlayacaksın.
Biraz dağılabilir insan, biraz tökezleyebilir biraz da yorulabilir.
Ama her sabah uyandığında yeniden yep yeni güçlerle kocaman umutlarla uyanmalısın.
Kimse senden o güzel kalbinden değerli değil ki.
Yaralanabiliriz, yara alabiliriz yara açabilirler kalbinde ama biz kendi yaramızı sarabiliriz ellerimizle.
O güç kalbimizin derinlerinde gizli.
Aşklar bitebilir, evlilikler son bulabilir birileri çekip gidebilir senden hiç mühim değil.
Zamana teslimiyet vermelisin.
Kendine tutunup, dağıldığın yerden toparlanıp, en güzel şekilde devam edebilirsin bu hayat yolculuğuna.
Hem hepimiz bir misafir değil miyiz şu dünyaya.
Ee daha ne o zaman.
Uğurlanacağımız günü karşılayalım en güzel şekilde…
Ve vazgeçmeyelim en güzel yarınlarımızdan…