Son zamanlarda birbirinin aynısı günler yaşıyoruz. Türkiye'de corona virüsün tespit edildiği 11 Mart Gününden bu yana, 2 ay geçti. Tek haneli rakamlarla baş gösteren virüs, binleri geçti ve birer istatistik rakama dönüşmek çok acı verici bir durum. Her akşam açıklanan rakamların aslında birilerinin annesi, babası, çok sevdiği bir yakını olduğunu unutuyoruz. Bu virüsün insanlık üzerinde büyük tahribatlar yaratacağı herkesçe biliniyor ama bu tahribat düzeyinin belirsizliği ve insanlığın ruhunu daraltıyor. Çini’nin Vuhan Kentinde ortaya çıkan bu virüs, artık bütün dünyayı etkisi altına aldı. Açıkçası dünya, virüsün bu kadar etkili olabileceğini tahmin edememişti. Virüsün Avrupa’ya hızlı bir şekilde sıçraması ve bu sıçramanın önüne geçilememesi gibi durumlar Avrupa’yı örnek alan bütün ülkelerde de bir panik havası yarattı diyebiliriz. Çünkü virüs dünyanın gelişmiş ülkelerinde bu şekilde tahribatlar yaratıyorsa, az gelişmiş ülkeler bu virüs karşısında ne duruma düşer hayali bile ürkütücü. Bir diğer can sıkıcı durum ise insanlığın kendini bir bilimkurgu filmi içerisinde hissetmesine neden olan bu virüse ne zaman çözüm bulunacağını bilim insanları dâhil hiç kimsenin bilmiyor olmasıdır. Bu virüsün, zengin, fakir demeden herkese etki ettiği söyleniyor. Bir yönüyle bu böyle ama bir diğer yönüyle ise hiç de öyle değil. Bu noktada Jose Saramago körlük kitabında, “Felaket herkesin başına aynı anda çöktüğünde bile bazı insanlar ötekilerden her zaman daha kötü koşullarda yaşar” sözleri aslında dünyanın içinde bulunduğu durumu net bir şekilde özetliyor diyebiliriz. Örneğin işçiler, kadınlar, yoksullar... Bu önekler uzatılabilir. Bir de bu çarkın dönmesi için çalışmak zorunda olan kesimin feda edildiğini görüyoruz. Bütün felaket dönemlerinde olduğu gibi kadınlar bu dönemde de daha kötü koşullarda yaşıyor. Salgın döneminde 28 ilde yapılan ankete göre kadına yönelik şiddetin yüzde 27, 8 artış yaşadığı tespit edilmiş. Karantina günlerinde güzel, ferah evlerinde, hayat eve sığar diyenler; Hayat her eve sığmıyor maalesef böle bir gerçeğin olduğunu bilmeliyiz. Bu virüsün belki de en iyi yönü, çocuklara ve hayvanlara karşı ölümcül yüzüyle yaklaşmamasıdır. Bir de insanların doğayı biraz da olsa rahat bırakması neticesinde havanın temizlenmiş olması diyebiliriz. Baharın gelmesiyle beraber her yanın yeşillenip çiçek açtığını görmek, insanın yaşama umutla yaklaşmasına neden oluyor. Bahar, bizi olmadık yere umutlandırıyor yine. Belki bu yaşadıklarımız bize, hayata başka açılarla bakabilme fırsatı tanır. Hayatın koşturmacası içinde unuttuğumuz şeyleri hatırlatır. Bakalım bu süreç bize daha neleri öğretecek, bir öngörüde bulunmak zor. Salgından sonra dünya, olumlu yönden yeni bir hale bürünecek mi? Yoksa beğenmediğimiz düzeni arar mı olacağız? Bu tür sorulara cevap bulmak için daha çok erken. Biz de bu süreci yaşayarak göreceğiz. Her baharın bir umut olduğuna inancımız bitmeden, salgının bitmesi dileğiyle…
SASON’DA ÇİLEK DÖNEMİ
2020-05-01 15:54 - SASON