-Kendinizi tanıtır mısınız?
Ben, Dr. Güneş Ekmekçi Aşan.
Batman Üniversitesinde, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Doktor Öğretim Üyesi olarak çalışıyorum. Aynı zamanda Batman Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (DİLMER) Müdürlüğünü de yürütmekteyim. 21 yıldır aktif olarak eğitim-öğretim faaliyetlerinin içindeyim. Meslek hayatıma MEB’e bağlı okullarda Türkçe Öğretmenliği yaparak başladım. İleriki süreçlerde akademisyenlik hayatım başladı. Mardin Artuklu Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesinde görev yaptıktan sonra yaklaşık iki yıldır Batman Üniversitesinde görev yapıyorum.
-Öğretmenliğin size uygun bir meslek olduğunu nasıl anladınız?
İÇİMDE SONSUZ BİR ÖĞRENME VE ÖĞRETME AŞKI VAR
Çocukluğumdan beri öğretmenlerimi büyük bir titizlikle gözlemlerdim. Öğretmenlerime duyduğum hayranlık duygusu beni bugünlere taşıdı diyebilirim. Bir daha yeryüzüne gelme şansım olsaydı yine öğretmenlik mesleğini seçerdim çünkü içimde sonsuz bir öğretme ve öğrenme aşkı var.
-Öğretmenliği seçmenizde ekonomik faktörler etkili oldu mu?
Hayatımın hiçbir sürecinde ekonomik kaygılarla hareket etmedim zira bu durum, meslek seçimime de yansıdı. Beni mutlu eden mesleği yapmak, paranın vereceği mutluluktan daha baskın. Öğrencilerimin yeni bir şey öğrendiklerinde gözlerinin içinde beliren ışıltı, bende tarif edilemez bir sevinç kaynağına dönüşüyor. Bu duygu durumu bende aynı zamanda psikolojik olarak da doygunluk sağlıyor. Yakın veya uzak çevremde gözlemlediğim kadarıyla sırf ekonomik getirileri göz önünde bulundurarak meslek seçimi yapan insanların zamanla o işi zevk almadan ve zorunlu bir şekilde yaptıklarını görmek mümkün. Bence, insanların karakterlerine ya da eğilimlerine uygun olmayan bir meslekte çalışmaları insanların motivasyonunu düşürmekle kalmaz hayattan paylarına düşen mutluluğu fark etmelerine de engel olur. Bu yüzden keyif alınacak mesleğin yapılması gerektiğini düşünüyorum.
-Başka bir kariyer hayaliniz oldu mu? Olduysa neden o yolda ilerlemediniz?
Henüz Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğrenciyken bile en büyük hayalim, kendim gibi öğretmen yetiştirecek bir akademide çalışmaktı. Bugün olduğu gibi geçmişte de akademisyen olabilmek için belirli şartlar vardı ve bunları yerine getirmeniz gerekirdi. Akademisyen olmak için geçmeniz gereken bir yabancı dil sınavı vardı ve ben ilk görev yerim olan Siirt’te atanmıştım. Orada eğitim alabileceğim herhangi bir yabancı dil kursu yoktu, akademisyenlik mesleğine geç başlamamın temel sebeplerinden biri de buydu. Akademisyenlik günümüzdeki kadar rağbet gören bir meslek değildi. Zamanla akademisyenliğe ilgi arttıkça beraberinde dil kursları açılmaya ve yaygınlaşmaya başladı. Ben kendi bölümümdeki mezunlardan akademisyen olan tek kişiyim. Genelde öğrenciler, üniversiteyi bitirir bitirmez mesleğini yapmayı planlıyordu doğal olarak. Ben de belli bir öğretmenlik sürecinden sonra hayalime kavuşmuş akademisyenliğe başlamıştım.
-Coğrafik etkenler hayalinize ulaşmada yardımcı olan veya engel olan bir unsur mudur?
Coğrafya kaderdir kavramına inanmayan bir insanım. Bana göre insan çabasının sonucuna göre bir yere varır yani kaderinizi belirleyen çalışma ve azimdir. Varmak istediğiniz bir yol varsa er ya da geç kendinizi o yolda ilerlerken bulursunuz. Bizi biz yapan hayallerimizdir. Hayallerinizden vazgeçmek kendinizden vazgeçmektir. Ben imkânsızlıktan beslenen biriyim. İmkânlar arttıkça insanlar rehavete kapılmaktadırlar. Her şeye kolay ulaşmak insanı tembelliğe iten bir faktördür bana göre.
KADINLAR HAYATIN HER ALANINDA VAR OLABİLMELİ
-Kadınların Türkiye’de eğitim alanına nasıl katkıları var sizce?
Dünya geneline bakıldığı zaman sadece akademik alanda değil iş hayatının diğer kollarında da çalışan kadın oranının erkek oranına göre az olduğunu tespit etmek mümkündür. Hayatın her alanında olması gerektiği gibi akademide de kadınlara pozitif ayrımcılık yapılmasının zaruri olduğunu düşünüyorum. Hele ki benim gibi hem anne hem akademisyen kimliğiniz varsa… Bazen bu iki kimliğin çatıştığı noktalar oluyor. Dolayısıyla iş hayatında daha çok zorlanabiliyorsunuz. Üniversitede eğitim veren hocaların kadın olması eğitim alan kız öğrencilere de büyük bir ilham kaynağı olmaktadır. Kadınlar hayatın her yerinde var olmalıdır.
-Diğer ülkelerdeki gelişmelere baktığınız zaman alandan geri kalmamak için kendinizi nasıl geliştiriyorsunuz?
Akademisyenlik, sizin sürekli kendinizi yenilemenizi gerektiren bir meslek. Bilgi çağındayız ve bunun gerekliliği olarak da bir yandan Türkiye’de kendi sahanızdaki değişim ve gelişmeleri takip etmeniz gerekirken öte yandan dünyada gelinen aşamaları da bilmeniz gerekmektedir. Akademisyenlik sadece mesai saatleri içerisinde sürdürülen bir meslek değil. İş sahanız dışında evde de çalışmalarınız için fırsat yaratmalısınız.
-Değişen bir dünyada yaşıyoruz. Dünyadaki bu dönüşümler eğitim alanını olumsuz anlamda nasıl etkiliyor? Değişen bu dünyada eğitim her zaman öncelikli alan olmaya devam edecek midir?
Her ülkenin eğitim politikalarını kendi mevcut koşulları içerisinde değerlendirmek gerekiyor. Ülkelerin mevcut koşulları onların eğitim politikalarını belirliyor. Türkiye’nin son zamanlarda Avrupa’yı yakalayacak düzeye geldiğini düşünüyorum. Türkiye’deki gidişatı olumlu buluyorum tabi bu insanların eğitime verdiği değerle de ilgilidir. Bana göre insanlar, yapacakları en büyük yatırımın eğitime yapılan yatırım olduğunun bilinciyle ve hissiyatıyla hareket etmeliler. Hangi sahada olursa olsun işin büyüklüğüne ya da küçüklüğüne bakılmadan işin, o işin eğitimini alan kişi tarafından yürütülmesi meydana gelebilecek hata payını düşürüyor. Dünyadaki değişim ve dönüşümün mimarları eğitimli insanlardır. Dünyada rekabet sadece ticari veya diğer alanla sınırlı değildir. En büyük rekabet eğitim alanındadır. Toplumun iç dinamiklerini harekete geçirdiğimiz müddetçe birçok şey başarabiliriz. Çalışmak her şeyin anahtarı konumunda şunu şöyle açıklayayım; Üniversitemizde yakın zamanda çevrim içi olarak Prof. Dr. Aziz Sancar’ı misafir ettik. Prof. Dr. Aziz Sancar, Mardin’in bir ilçesinde sekiz kardeşiyle birçok imkânsızlığa rağmen yılmadan çalışarak ‘Nobel Ödülü’ alacak düzeye gelmiştir. Eğitimi önceleyen ailelerin ve çocuklarına eğitimin önemini aşılayan ebeveynlerin kendi ülkelerine bırakacakları en büyük miras eğitimli evlatlarıdır.
-Türkiye’de eğitim alanında son 30 yılda büyük değişimler oldu mu? Olduysa nasıl değişimler oldu?
Aslında bu sorunun cevabı bir makaleye konu olabilecek mahiyette uzun. Şöyle özetlemek isterim. Eğitimde ciddi değişimler mevcuttur. Çağı yakalamak için değişim zorunlu bir olgudur. Her dönem, kendine özgü koşullar yaratır. Bilgi çağında yaşamaktayız. Bu çağ içinde birçok yeniliği barındırmak zorundadır. Eğitim politikalarının amaçlarının farklılaşması, klasik eğitim anlayışının dışına çıkılmasının gerekliliğinin bir sonucudur. Zamanla eğitim kurumlarının yapı ve işlevlerinde yeniliğe gidilmiş, eğitim programlarının içeriği değiştirilmiştir. Süreç içinde insanların eğitimden beklentileri de değişmiştir. İşin içine birçok parametre girmektedir. Kısacası değişen zaman, ihtiyaç ve beklentiler ve artan bilgi eğitimde de dönüşümü zorunlu kılmıştır.
-Mesleğinizde bize anlatmak istediğiniz bir anekdot var mı?
Akademiye başlamadan önce ilk meslek yıllarımda Siirt’te bir köye öğretmen olarak atanmıştım. Köy öğretmenliğini seviyordum. Ulaşılamayan noktalara hizmet vermek ve dezavantajlı durumdaki öğrencilerle çalışmayı önceliyordum. Bu kapsamda gönüllü olarak kapı kapı gezip kız çocuklarını okula kazandırmak için diğer hocalarla beraber ortaya koyduğumuz çaba sonucu ortaokula başlayan kız öğrencimin, sabah ilk derste yaşadığı heyecanı unutamıyorum. Gözleriyle defalarca teşekkür ettiğini görebiliyorduk. Bir insanın hayatını değiştirmekle başlıyor aslında toplumsal inşa.
-İlham aldığınız biri var mı? Başarılı olmak için birini model almak gerekir mi? Başarının tanımı nedir sizce?
Başarı hedeflerinizi gerçekleştirmek için gösterdiğiniz çabadır. Sonucunda istediğinizi elde edemezseniz dahi o uğurda neleri feda edebildiğinizle alakalıdır. Başarılı olmak için birini model almanız motivasyonunuzu artırabilir. Fakat ben hep kendimden yola çıktım. Kendimle yarıştım. Kendime karşı en acımasız eleştirmen de kendim oldum. Birçok başarılı kadının hayatını okudum ve etkilendiklerim de oldu; ancak kendi yaşam pratiklerimi etkileyecek şekilde değil. Eğer bir başarı varsa bunu insanın kendi dinamiklerini harekete geçirmesiyle ilgili görüyorum. Başarmak için öncelikle ‘zor’ kavramını hayatımdan çıkardım.
-Akademisyen bir anne olarak mesleğinizi nasıl yorumlarsınız?
Hem akademisyenliğin hem anneliğin eş zamanlı bir şekilde yürütülmesi gerekliliği kadınlar için oldukça ağır bir yük olabiliyor. Burada temel sorun bir anne olarak akademik hayatın içinde ilerlemeyle alakalı. Hamilelik süreci sizi belli bir süre akademik camianın dışında tutmakta daha sonraki süreçlerde ise bebeğin anneye olan muhtaçlığı, ev içi görevleriniz, sizi erkek meslektaşlarınıza göre daha dezavantajlı bir duruma sürüklemektedir. Dolayısıyla daha sonraki süreçlerde akademik yükselme için daha fazla çaba harcamanız gerekmektedir. Çocuk sahibi olmak ise zamanı kontrollü ve ekonomik bir şekilde kullanmayı zorunlu hale getirmektedir. Yine de anneliğin verdiği güçle ve yüksek bir motivasyonla işime dört elle sarılmaktayım.
-DİLMER’de çalışıyorsunuz, DİLMER’de kaç yabancı öğrenci var ve genellikle hangi ülkelerden geliyorlar?
Batman DİLMER 2019’da kuruldu ancak ben 2022’de Batman Üniversitesinde göreve başladım. Şu anda Türkçe kursumuzda 23 öğrencimiz var, bu sayıyı gün geçtikçe artırmayı planlıyoruz. Bunun için değişik kurumlarla iş birlikleri yapıyoruz. Bize Fas, Mısır ve Yemen ağırlıklı olmak üzere Azerbaycan, Ürdün ve Nijerya gibi ülkelerden öğrenci geliyor. Öğrencilerimiz bizim için birer kültür elçileridir. Misafir öğrencilerimizi, kendilerini ülkelerinden uzakta değil de anavatanlarında yaşıyormuşçasına sıcak bir aile ortamının verdiği huzurla ağırlıyoruz. Türkçe kurslarımızın yanı sıra dönemsel olarak değişik dillerde başta Farsça, Arapça olmak üzere Almanca ve Rusça kursları da açıyoruz. Tecrübeli hocalarımızla nitelikli eğitimler vermeye gayret gösteriyoruz.