İlk defa böyle bir teklifle karşılaştığımız için oldukça şaşırmış ve heyecanla yiyeceğimiz pastaya odaklanmıştık.
Arkadaşım pastanın kekini çırparken bir snap çekmiş ve daha biz tadını almadan bunu takipçileri ile paylaşma cömertliğinde bulunmuştu.
Takipçileri ilk kez bunu görmüş olacaklardı ki kızı mesaj yağmuruna tuttular.
Kız mesajlara cevap verirken keki fırında unutmuş ve yakmıştı.
Sonuç itibarıyla bize ilk kez pasta yapma cömertliğinde bulunan arkadaşımız pastayı yakmış ancak yanmadan bunu takipçileri ile paylaştığı için de amacına ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşıyordu.
Yazıma hepimizin her gün defalarca yaşadığı örneklerden biri ile başlamak istedim.
Bu örnekte de görüldüğü üzere sosyal medyadaki varlığımız gerçek varlığımızın önüne geçmiştir.
Sosyal medyanın hayatlarımızın merkezine oturmuş olduğunu ve eylemlerimizi belirlemeye başladığını görmek büyük üzüntü vermekte.
Eskiden bir etkinlik sonunda günü unutulmaz kılmak için çekilen bir fotoğraf günümüzde farklı bir boyut kazanmıştır. Şimdi ise eğlenmek ve anı biriktirmek yerine sosyal medyaya malzeme üretmek için aktiviteler düzenlemekteyiz.
Hal böyle olunca ortaya iki kutuplu bir toplum yapısı çıkmıştır. Sosyal medyaya içerik hazırlayanlar ve bunlara özenip bu içerikleri izleyenler…
Bu mecrada var olmak ve dikkat çekmek için içerik çeken kişiler meslekleri bakımından da farklılık ve şaşkınlık yaratmaktadır.
Sağlık, eğitim, medya, güvenlik, gastronomi ve moda. Kısaca bütün sektörlerin kendilerini yeni ifade etme yeri İnstagram.
Hastaneye gittiğimizde hastalığımızı dinlemekten aciz çoğu doktor instagramda bilinçli ve sabırlı bir şekilde şifa dağıtmakta, öte yandan yanlarındaki öğrencilere vakit ayırmaktansa instagramda +1 beğeni almak için şekilden şekle giren öğretmenler, kişinin özel hayatı ve yaşadıklarının sadece psikolog ve danışan arasında kalması gerektiğinin her daim altını çizen psikologların instagramda hasta dinleyerek milyonlar önünde tedavi yapması. İnşaatçının sıvasını, avukatın cübbesini, yönetmenin klaketini, doktorun ise steteskobunu göstermek için taklalar attığı bir mecra.
Kendilerini belirli bir kimliğe ait hissedemeyen ancak bu mecrada varlık göstermek için gereksiz çılgınlıklar ile var olmaya çalışan bir diğer sınıf, kimliksizler.
Bu gereksiz çılgınlıklar sonunda uçurumlardan düşenler, farklı sigara yakma metotları denerken saçlarını ve kendilerini yakanlar, hız yarışları yaparken canından olanlar ve bu çılgınlıkları en üst seviyeye çıkarmak için öğretmenlerini dövenler.
Kısacası bu uçsuz bucaksız platoda var olmak için her türlü bedeli ödeyenler…
Annelerin en iyi anne olduğunu göstermek için çocuklarını pervasızca kullandığı ve sırf ünlenmek adına aile yapılarını hiçe sayarak bütün mahremiyetlerini gözler önüne serdikleri bir şov dünyası.
Bu içerikleri ekrandan izleyenler ise gerçek olmayan bu süslü hayatlara özenmekte ve böylece kendi hayatlarını zevksiz ve kusurlu bulmaktadır.
Kaçınılmaz son her iki tarafın da mutsuz olduğu ve bir ekrana bağlı kaldığı sanal bir dünyada yaşamak.
Her geçen gün bu bağımlılıklarımızın arttığı dünyamızda mutluluğa ve samimiyete ulaşmak adına, ekran arkasında olanlarla değil yanımızdakilerle iletişimimizi güçlendirmeye çalışmalıyız. Yemeğimizi, sevgimizi ve yeteneklerimizi öncelikle yanımızdakilerle paylaştığımızda mutluluğa ulaşacağımızı unutmamalı ve çevremizi doğruya götürmeye çalışırken öncelikle kendimizden başlamalıyız.
Bunu başardığımız ve eski mutlu günlerimize döneceğimizi görmemiz umuduyla...