Çocuğunuz olmuyor, tüp bebek merkezlerinin kapılarını aşındırıyorsunuz,
Şeker hastasısınız, yediğiniz her şey dokunuyor,
Sınava hazırlanan çocuğunuzun hafızasını güçlendirmek istiyorsunuz,
Kilo vermek istiyorsunuz,
Depresyondasınız,
Kanser olduğunuzu düşünüyorsunuz,
Aldığınız kimyasal ilaçlar, böbreğinize, midenize zarar veriyor,
Halsizlik, yorgunluk hissediyorsunuz,
Onlarca hastalığı, Batman Medicalpark Hastanesi’nde görevli İç Hastalıkları Uzmanı ve Fitoterapi Uzmanı Dr. Rezan Gergin’le konuştuk.
Fitoterapi, bitkilerle tedavi demek…
İlaç kullanarak iyileştiremediğiniz hastalığınızı, bitkilerle mucizevî bir şekilde tedavi etmek demek…
Alternatif Tıp demek…
Önemli konular var, sözü hemen Sayın Gergin’e bırakıyorum…
…..
-Önce sizi tanıyalım. Kimdir Rezan Gergin?
“1979 Kurtalan Siirt doğumluyum. 96’da Batman Lisesinden mezun oldum. Aynı yıl Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım. 2008 yılında Batman Devlet Hastanesinde İç Hastalıkları Uzmanı olarak çalışmaya başladım. 1,5 yıl görev yaptım. 2010 yılında Medicalpark Hastanesinde İç Hastalıkları Uzmanı olarak göreve başladım. 8 yıldır buradayım. 4 yıl önce aldığım hemodiyaliz sertifikası ile hemodiyaliz hastalarına da bakıyorum”
“İLAÇLAR YETERSİZ KALIYORDU, BİTKİLERE YÖNELDİM”
-Doktorsunuz, ilaç tedavisi uygularken sizi bitkilere yönelten şey ne oldu?
“2 yıldır hastalarımın tedavilerinde aksaklıklar görüyordum. Tam iyileşemediklerini, verdiğimiz ilaçların yan etkileri olduğu için yeterli fayda sağlayamadığımızı fark ettim. Ne gibi faydalar sağlayabilirim, araştırdım. Bitkileri okudum. Hangi bitki, ne işe yarar, hangi hastalıkların tedavisinde hangi bitki kullanılır, araştırdım. Tabi tıbbın açıkladığı bitkileri, hastalarıma uygulamaya başladım. İyi sonuçlar alınca Fitoterapi’ye merak saldım”
“FİTOTERAPİ KURSUNA KAYDOLDUM”
-Bitkileri daha iyi tanımak için Fitoterapi Eğitimi aldınız, doğru mu?
“Evet, bu işin eğitimini almaya karar verdim. İstanbul Bezmialem Üniversitesi, bu iş için Türkiye’deki ilk Fitoterapi Kursunu açtı. Prof. Dr. Murat Kartal Hocamla birlikte 3 ayda 280 saat eğitim aldım. Türkiye’nin öncü eğitmenleriyle çalıştık. Ufkumuz açıldı. Bitkisel tedaviler, bitkilerin hazırlanışı, bitkinin doğru ekilişi, hangisinin gerçek bitki olduğunu öğrendik. Güneydoğuda iç hastalıkları uzmanı olup Fitoterapi Sertifikası olan tek hekimim”
“HASTAYA İKİ ALTERNATİF SUNUYORUM”
-Gelen hastaya Fitoterapi’yi nasıl anlatıyorsunuz?
“Ben hastaya önce hastalığını anlatıyorum. Kendimi tanıtıyorum. Kimyasal tedaviyi ve bitkisel tedaviyi anlatıyorum. Hasta, eğer kimyasal ilaç kullanmak istemiyorsa, onayını alıp bitki tedavisine başlıyoruz. Mesela astım ise astım çayı yazıyorum. Sıvı almak istemiyor ise karışıma bal katıyoruz. Şeker hastası ve bal yiyemiyor ise nar ekşisi ile hazırlıyoruz. Her şeyin bir alternatifi mutlaka vardır”
“BİTKİSEL İÇERİKLİ İLAÇLAR, YAN ETKİ YAPMIYOR”
-Bitki tedavilerinin faydasını görmeye başladınız mı?
“Basit bir soğuk algınlığında bir tarçın, bir zencefil, zerdeçal, havuzcan tozu karışımına bal ekleyerek uzun süre öksürüğü geçmeyen hastalarımızın öksürüğünü giderdik. Bazı hastalarımız var. Her ilacı kullanamıyor. Mesela yaşlı bir hasta. Bu hastalarımıza verdiğimiz bitki içerikli ilaçların, faydalı olduğunu ve hiçbir yan etki yapmadığını gördüm”
“KULLANDIĞINIZ PAPATYA, TIBBİ PAPATYA DEĞİL”
-Fitoterapi Eğitiminden sonra neleri fark ettiniz?
“Çok şey… Mesela aktara gidip, klasik bir papatya alıyoruz. Rahatlatır diyoruz. Ama şu anda Türkiye’de aktarlara satılan papatya, tıbbi papatya değil. Doğadan toplanan bitkiyi, papatya diye tüketicinin önüne koyuyorlar. Ama bu, tıbbi papatya değil. Aktarlar da bu işin mağduru. Onlar da bilemiyor. Mesela yaklaşık 100 çeşit papatya var ama bunların sadece 2’si tıbbi papatyadır. Biz bunları artık ayırt edebiliyoruz”
“HER BİTKİ, MASUM DEĞİLDİR”
“Mesela her bitki masum değildir. Bitkideki zehri ve ilacı ayıran şey, bitkinin dozudur. Zencefil çok güzeldir, bulantı geçirir, rahatlatır ama çok yüksek dozda zencefil alırsak, hastanın midesinde ülsere sebep oluruz, tansiyonunu yükseltiriz”
“BİBERİYE ÇAYI İLE ÇOCUĞUNUZUN HAFIZASINI AÇIN”
“Biberiye çayı ya da biberiye yağı, çok güzel hafıza açar. Ama daha önce havale geçiren bir çocuğa biberiye çay ya da yağını fazla verirseniz, havale geçirmesine sebep olursunuz. Tansiyonu olan birine biberiye çayı verirseniz, tansiyonu yükselir. Hangi hastalığın tedavisini, nasıl yapacağımızı öğrendik. Aromaterapi tedavisini de öğrendik. Bitkisel yağlar, uçucu yağlarla hafıza açabiliyoruz artık. Mesela öğrenci ders çalışıyor, konsantre olması lazım, algısının açılması lazım. Biraz lavanta, biberiye yağı, odada vapuizer var, sıcak suyun içine 4 damla yağı damlatıyorsunuz, kişinin hafızası açılıyor, algısı açılıyor”
“AĞIZ YARALARI, UÇUCU YAĞLARLA TEDAVİ EDİLEBİLİR”
“Hastanın uçuğu vardır. Basit bir uçucu yağı, o uçuğa temas ettiriyoruz, uçuk geçiyor. Ağzında geçmeyen yaralar vardır. Kulak çöpüne, kekik yağını damlatıyorsunuz, ağız içindeki yaraya sürdüğünüzde 1–2 günde düzeldiğini göreceksiniz”
“TEMELİ, 10 BİN YIL ÖNCESİNE DAYANIYOR”
-Nereden geliyor bu Fitoterapi? Yeni bir şey mi bu?
“Temeli 10 bin yıl öncesine dayanıyor. Nobel tıp ödülü alan bir Çinli profesör, sıtma tedavisinde artemisyan bitkisini kullanmış. 2. Dünya Savaşında, Japon’larla Amerikalılar savaşırken, sıtmadan ölen Amerikan askerleri olmuş ama Japon askerlere sıtma bulaşmamış. Yapılan araştırmada, bitkiden yapılmış ilaçla sıtmaya karşı Japon Askerlerinin korunduğu ortaya çıkmış. Eski mısır papirüslerinde bile Fitoterapi’ye rastlanır. 1900’lü yıllara kadar İbni Sina’nın kitapları Avrupa’da tıp fakültelerinde okutulurdu. 700 tane bitkisel tedaviden bahsediyor. Kanser tedavisinden tutun, hafızanın kuvvetlendirilmesine kadar, böbrek yetmezliğinden şeker hastalığına kadar, tansiyon yüksekliğinden kalp hastalığına kadar, aklınıza gelebilecek bütün hastalıklarda bitkisel tedavi kullanılabilir. Eskiye dönüyoruz. Gerçek temellerini bilirsek, hekimliğimizi Fitoterapiyle birleştirirsek etkili sonuçlar alabiliriz”
“BU EĞİTİMLE, BAKIŞ AÇIM GENİŞLEDİ”
-Burada hastalarınıza hem ilaç hem de bitki tedavisi mi uyguluyorsunuz artık?
“Hastalarıma artık daha faydalı olabiliyorum. Bu eğitimle birlikte bakış açım genişledi. Hasta geldiği zaman bu hastanın şikâyetini nasıl geçiştiririm diye bakmıyorum, nasıl iyileştiririm diye bakıyorum. Bitkisel ilaçlarla hastalarımın şikâyetlerini ortadan kaldırabiliyorum”
“ŞEKER, ARTIK ÖMÜRLÜK BİR HASTALIK DEĞİL”
-Hastalarınıza en fazla fayda sağladığınız hastalıklar hangileri peki?
“Örneğin tip 2 diyabette özellikle, hastaya derdik ki ‘diyabet, ömürlük bir hastalıktır, siz ömür boyu şekerinize dikkat edin, yediklerinize dikkat edin, bu ilaçları ömür boyu kullanın, iyi bir diyet yaparsanız alacağınız ilaç sayısı azalır’ diyorduk. Ama şimdi diyoruz ki ‘uyguladığımız tedavi ve uyguladığımız diyetle şekerinizi geçirebiliriz. Daha önce geçmeyecek bir hastalık olarak görürken, şimdi geçebilecek bir hastalık oldu benim için”
“VÜCUT, ALDIĞI GIDAYA GÖRE ŞEKİLLENİYOR”
-Beslenme konusunda ne düşünüyorsunuz?
“Biz hekimler beslenme konusunu bilmiyoruz. Tıp Fakülteleri beslenme eğitimi vermiyor. Şunu yemesin, bunu yemesin, der, bitirir. Biz ise bu eğitimle, sağlıklı beslenmeyi öğrendik. Hangi bitkiyi, nasıl kullanacağımızı öğrendik. İnsan vücudu, hangi gıdaya sağlıklı dayanırsa, o gıdaya kendini tatbik ediyor. Sağlıklı neyle beslenirseniz, vücudunuz öyle cevap veriyor. Sağlıklı gıdalarla beslenirseniz, sağlıklı olursunuz. Sağlıksız gıdalarla beslenirseniz, sağlığınız kaybolur, hastalanırsınız”
“BESLENMEDE HATALAR YAPIYORUZ”
-Toplumun beslenme alışkanlığını nasıl görüyorsunuz?
“Bizim en büyük sorunumuz, beslenmeyi bilmiyoruz. Çok fazla hazır rafineri şeker alıyoruz. Yani hazır, şekerli gıdalar. Çok fazla buğday kullanıyoruz. Yani ekmek. Bunlar bizim bünyemize uygun gıdalar değil. Bizim eskiden atalarımız, kendi buğdayını alırdı, ekerdi, 4 torba–10 torba ayırırdı, bir sonraki senenin ekimi için. Tekrar onu ekerdi. Taş değirmenlerde öğütürlerdi, ektikleri buğdayları. Ekmeğimiz siyah olurdu. Kepekli olurdu. 2 lokma ekmek yerdik, doyardık. Şimdi 1 ekmek yiyoruz, doymuyoruz. Çünkü ekmeğin içinde rüşeym yok, kepek yok. Hazır makinelerde un haline getiriliyor, glutein değeri yüksek. Son 20 yıldır çok yayıldı. Buna bağlı olarak şeker hastalığı, tiroit hastalığı da arttı”
“HER MEVSİM, HER MEYVE-SEBZEYE ULAŞIYORUZ, BU TEHLİKELİ!”
“Teknolojiyle birlikte seracılık arttı. İnsanlar her mevsim, her meyve ve sebzeye ulaşmaya başladı. Bu çok zararlı. Ürünü arttırmak için ilaçlama yapılıyor. Böcekler gelmesin, yabancı madde oluşmasın diye ilaçlıyoruz. Bitkileri Allah öyle bir yaratmış ki, mesela bir bitki, kendisine zararlı başka bir bitki gelmesin, böcekler gelmesin diye vücudunda bazı sekonder maddeler üretiyor. O, sebzenin silahıdır. Sebzenin, kendini savunma mekanizmasıdır. Ama o ilacı sıktığımız zaman bitki, o sekonder metobolit üretme ihtiyacı duymuyor. Oysa o sekonder metobilit, bizim vücudumuza girdiği zaman kanser hücresini öldürüyor. Bizim bugün tükettiğimiz besinlerde bu sekonder metobolitler yok”
“DOMATES, ORGANİK OLMALI, PİŞİREREK YENMELİ”
“Domateste likopen var. Özellikle prostat kanseri ve diğer kanserlerde çok etkili. Biz domatesi şu anda serada yetiştiriyoruz. Hormon içeriyor. Gübresiz, katkı maddesiz domatesi pişirerek tüketirsek inanılmaz faydalı. Çünkü likopeni daha aktif hale gelir, üzerine biberiye ve zeytinyağı dökerseniz, bağırsaklardan kana geçişi 10 kat artıyor. Ama gel gör ki biz, domatesi mevsiminde yemiyoruz”
VÜCUDUMUZDA İKİ BEYİN VAR:
“Vücudumuzda iki beyin var. En büyük beyin, bağırsaklarımızdır. 250 metrekare alana sığacak kadar sinir ağı vardır, bağırsaklarda, midede. Bağırsaklarımızda büyük organizmalar var, mantarlar, bakteriler, bizim faydamıza çalışıyor bunlar. Biz hazır aldığımız rafineri gıdalar ve şekerlerle bunları yok ediyoruz”
“TÜM HASTALIKLARIN TEMELİNDE BESLENME BOZUKLUĞU VAR”
Hocam, size en fazla gelen hastalık ya da şikâyetler neler?
“Alanımız dâhiliye olduğu için genelde kronik hastalık, diyabet, hipertansiyon, tiroit, sık geliyor. Üst solunum yolu enfeksiyonları, akciğer problemleri sık geliyor. Diyabet, tiroit, kronik yorgunluk, çağımızın hastalığı infertilite yani kısırlık, bunların tamamının temelinde aynı şey yatıyor: beslenme bozukluğu. Biz o beslenme bozukluğunu düzelttik mi, vücutta oluşan hasarı da geri döndürmemiz lazım. Bu durumda hasarı geri döndürecek bir kimyasal ilaç yok. Ama bitkisel tedavileri var. O hasarı geri döndürüyorsunuz”
TÜP BEBEK İÇİN KAPI KAPI GEZEN ÇİFTLERE MÜJDE:
-Bitki kullanarak tedavisini yapabileceğiniz hastalıklardan örnek verir misiniz?
“Yani düşünün bir hasta, Kadın Doğum’a gidiyor. Çocukları olmuyor. Erkeğin sperm analizi yapılıyor, spermleri ölü ya da hareketsiz. Çünkü aldığı gıdalarda vücut, antikor üretiyor, o antikorlar da her şeyi, her yeri tahrip ediyor. O hastaya vereceğiniz 3 aylık bir bitkisel tedavi hiçbir kimyasal ilaç kullanmadan, hastanın sağlığına kavuşmasını sağlıyoruz. Sperm analizi düzeliyor, doğal yoldan gebe kalabiliyor. Eskiden bu kadar tüp bebek ihtiyacı yoktu. Ama şimdi had safhada. Çünkü beslenmemiz bozuldu. Sonunda bu hastalık oluştu”
“ARTIK GÜNDE 10 HASTADA TİROİT İLTİHABI GÖRÜYORUZ”
“Eskiden tiroidit dediğimiz, tiroit iltihabı, yılda 1 tane ancak görürdük. Şimdi günde 10 tane geliyor. Hemen hemen her kadında çıkıyor. Beslenme bozukluğundan. Vücut o proteine karşı antikor oluştururken tiroit dokusunu da tahrip ediyor. Hastaların 3’te 1’i uzun süre ilaç kullanmak zorunda kalıyor. Yine beslenmeyi düzelterek, tiroit için uygun bir tedavi uyguluyoruz ve hastanın, sağlığına kavuşmasını sağlıyoruz”
“NADİR GÖRÜLEN HASTALIKLARA TEŞHİS KOYABİLİYORUZ”
-Hocam, karşılaştığınız ağır vakalar oluyor mu?
“Bu hafta Şırnak’tan gelen bir hastaya teşhis koyduk. 100 bin ile 500 binde bir görülen, nadir bir hastalık var. Erişkin stil hastalığı. Eklem ağrıları, yüksek ateş, kol ve bacaklarda ağrı, yüzde kızarıklık ve döküntülerle bize geldi. 10 tane hastane gezmiş. Biz, burada teşhisini koyduk. Bu benim 3. Teşhis koyduğum hastam. Hastalığı bilmeyen, teşhis koyamaz. Hastaya 2 alternatif sundum. Hasta, bitkisel tedaviyi kullanmak istedi. Çay ve macun hazırladık. Tedavinin 4. günü hastanın şikâyetlerinde gerileme oldu. Normalde eklem ağrıları olan hastalar, ilaç kullanır. Bu ilaçlar da böbrek ve böbrek üstü bezlere zarar verir. Oysa Fitoterapi ile uyguladığımız bitki ilaçlarında bu yan etkiye rastlanmıyor”
“EN ÖNEMLİ ŞEY, DOĞRU VE GERÇEK BİTKİYİ BULABİLMEK”
-Fitoterapi’de en önemli şey nedir?
“En önemli şey, doğru yani gerçek bitkiyi bulabilmek. Hastaya bitki öneriyoruz. Profesyonel bir aktara gitmesi lazım. Aslında bu iş, eczacıların yapması lazım. Avrupa’da öyle”
ONKOLOGLAR, BİTKİ TEDAVİSİNE KARŞI ÇIKIYOR AMA…
-Fitoterapi’yi neden bütün hekimler kullanmıyor?
“Bu eğitimden sonra bana akciğer kanseri hastası geldi. Biyopsi yapılıp, tanı konması lazım ama 2 yıldır hasta, tedaviden kaçıyor. Bana geldi. Tahlilini yaptık. Kanser olduğu ortaya çıktı. Kemoterapi ile birlikte bitki desteği veriyorum. Bitki tedavisinden habersiz olanlar, bunu genelde kabul etmez. Eskiden dünyanın yuvarlak olduğu kabul edilmezdi. Şimdi dünyanın yuvarlak olduğunu herkes kabul ediyor. Şimdi onkologlar da bitkisel tedaviye karşı çıkıyor. Oysa mesela kanser hastasına uygulanan kemoterapi, bitki tedavisi ile birleştirilince, hasta dinç oluyor. Kemoterapi sonrası düşmüyor”
“KANSER, TEDAVİ EDİLEBİLİR BİR HASTALIKTIR”
“Kanser tedavi edilebilir bir hastalıktır. En önemli şeyi erken tanı. Erken tanı konursa kanser iyileşir. Uygun radyoterapi, kemoterapi ve Fitoterapiyle beraber. Bu bir tamamlayıcıdır. Alternatif değildir. Biz tamamlayıcı tıp’ız”
“TÜRKİYE, BİTKİ AÇISINDAN ZENGİN”
-Tüm hastalıkların tedavisi için bir bitki var mıdır?
“Bütün Avrupa’da 14 bin bitki var. Sadece Türkiye’de ise 12 bin tane bitki var. Türkiye, bitki açısından çok zengin. Bunun 3 bin tanesi endemik. Yani sadece Türkiye’de yetişiyor. Tıpta, tedavide kullandığımız bitki sayısı en fazla 50–100 arasındadır. Bunlar hâkim olduklarımız.
PROSTAT TEDAVİSİNDE KİBRİT OTU KULLANILIYOR AMA DOZU ÖNEMLİ
-Bitkilerin dozu önemli diyorsunuz. Biraz örnekler misiniz?
“Mesela bir hastam, prostat tedavisinde kibrit otu kullanılıyormuş dedi. Araştırdım. Kibrit otu, uygun dozda kullanılmadığı zaman karaciğer ve böbrek yetmezliği yapıyor”
“GELİNCİK ÇİÇEĞİ, KARACİĞER NEKROZU YAPABİLİR
“Bu hafta bir doktor arkadaşımızın 40 günlük bebeğinin ateşi çıktı. Öksürüyor. Gelincik çiçeği kullan, denilmiş ona. Gelincik çiçeği, ciddi karaciğer nekrozu yapar. Kişi bilmediği zaman kullanırsa, kulaktan dolma bilgilerle hareket ederse, hasar görür”
MEYAN KÖKÜ (AVA SUSE) SEVERLER DİKKAT:
“Hangi bitkiyi, ne kadar süre tüketeceksiniz, önemli. Örneğin biz gingseng bitkisini hafızayı güçlendirsin, kuvvet versin diye hastaya veriyoruz. Ama 3 aydan fazla vermiyoruz. Meyan kökü, mide dostudur, ağrıları giderir, günde 1 bardaktan fazla vermiyoruz, 2 aydan uzun süre vermiyoruz, hastanın hipertansiyonu var ise vermiyoruz, hastanın kanındaki sodyumu arttırıp, potasyomu düşürür, komaya hatta ölümüne sebep olur”
“HER GÜN 1 ADET BALIK YAĞI TÜKETİN”
-Önemli tavsiyeleriniz var mı?
“Yeni doğan çocuklara 6 aydan itibaren ve herkese, her gün mutlaka balık yağı tüketmesini öneriyoruz. Güvenilir firmalardan temin etmek lazım. Türkiye’de bu konuda üretici, güzel firmalar var. Zadefital Firması OMEGA 3 içerir, öneririm. Fito Naturel Firmasını öneririm. Anti Firmasının kril markası, küçük balıkların yağından oluşur, daha hızlı kana geçiyor, öneririm. Bunlar Türk markaları. Avrupa standartlarında üretiyorlar”
“KOENZİM Q10, YAŞLANMAYI GECİKTİRİYOR”
“Koenzim Q10, her gün tüketmemiz gerekiyor. Metabolizmada aktif görev yapıyor, antioksidan etkinliğini arttırıyor. Yaşlanmayı geciktiriyor, halsizliği ve yorgunluğu azaltıyor. Kapsül halindedir. Eczaneden temin edilebilir”
“GÜNEŞE ÇIKMIYORUZ, D VİTAMİNİ EKSİĞİMİZ VAR”
“En büyük eksiklik D vitamini. Çok güneşli bir memlekette yaşıyoruz ama kimse güneşe çıkmıyor. Şu anda poliklinikte baktığımız her 100 hastadan 95’inde D vitamini eksikliği var. Özellikle 10.00–14.00 saatleri arasında güneşlenmek lazım ki D vitamini seviyemiz yüksek olsun, eklem ağrılarımız geçsin, halsizlik ve yorgunluğumuz olmasın”
KOKUYOR DİYE SARIMSAK, SOĞAN, PAÇA ÇORBASI İÇMİYORUZ AMA…
“Soğan, sarımsak yemiyoruz. Kokuyor diye hiçbirimiz tüketmiyoruz. En değerli gıdalardan biri, paça çorbası ama içmiyoruz. Vücudumuz yaşlandıkça, vücudumuzdaki kolojen düzeyi azalıyor ve kolojen, cildin sarkmasını, yaşlanmasını önlüyor. Eklemlerin çabuk iyileşmesini sağlıyor. Kolojeni sadece paçadan alabilirsiniz. Haftada 1 kez tüketmek lazım”
“ÇÖREK OTU YAĞINI HER GÜN KULLANIN”
“Her gün çörek otu yağı kullanın. Ciddi bir imüdilatördür. Vücuttaki reaksiyonlara etkinliği vardır. Şekeri düşürür. Tansiyonu düşürür. Taze sıktırmak lazım”
“ASPİR YAĞINI HER GÜN TÜKETMELİSİNİZ”
“Her gün aspir yağı kullanmak lazım. Bir çiçek türü. Çiçeğinin yağında konjuge linoleik asit var. Vücuttaki fazla yağın yakılmasını sağlıyor”
“PROBİYOTİK HER GÜN KULLANIN”
“Probiyotik, bozulan bağırsak floramızı düzenler. Enterik kapsüllü olmalı ki midede ve oniki bağırsaktan sonra açılsın, bağırsaklara yerleşsin, sağlıklı olalım, bünyemizi güçlendirelim”
ASTIM HASTALIĞININ ÇARESİ VAR ASLINDA
“Beslenme üzerinde, bütün sağlık problemlerinizi çözebilirsiniz. Kronik astım hastaları geliyor. Basit bir macun ve çayla ilaç ihtiyacı azalıyor. Bronş aktivitesi düzeliyor. Balgamı söktürüp, attırıyorsunuz. Ama sigaradan uzak durması lazım. Bir kişi sigara içiyor ise astım ise tedavisi yoktur. Mutlaka tekrarlar”
BÖBREK VE KARACİĞER HASTALIKLARINA BİTKİYLE TEDAVİ
“Normalde derler ki böbrek yetmezliği hastalarına dokunmayın, karışmayın. Derler ki karaciğer hastalarından uzak durun. Çekiniyor herkes. İlaç vermek istemiyorlar. Uygun doz ve takipte bitki ilaçları verdiğimizde böbrek yetmezliği gerilebiliyor, düzelebiliyor”
“ALIÇ YAPRAĞI VE ÇİÇEĞİ, KALP DOSTU”
“Topraklarımız çok zengin. Alıç yaprağı ve çiçeğini herkes bilir. Kalp dostudur. Hafif, orta kalp yetmezliğinde Avrupa’da çok kullanılıyor. Tansiyonu düşürür, şekeri dengeliyor, kalbin kasılma gücünü arttırıyor. Verdiğiniz hiçbir kalp ilacı, kalbin kasılma gücünü arttırırken, aynı zamanda kalp damarını genişletmiyor. Ama alıç, bunu yapıyor. Ama hasta, kan sulandırıcı ilaç kullanıyorsa bunu kullanmasını istemiyoruz”
“BİTKİSEL ÇAYLA DEPRESYONDAN KURTULABİLİRSİNİZ”
-En önemli sorunumuz depresyon. Bunun da bitkiyle tedavisi var mı?
“Evet. Psikiyatrların verdiği antidepresanların bazı yan etkileri olabiliyor. Ağız kuruluğu, fazla uyku, yorgunluk, baş ağrısı gibi… Bizim verdiğimiz ilaçlarda bu yok. Sarı kantaron çiçeği ile kedi otu çiçeği bir de papatya, melisa karışımını, çay olarak veriyoruz. Uyku yapmıyor, hasta dinç oluyor. Depresyon hastası ya da kronik hasta. Bunların altında zaten depresyon var. Depresyonu çözmeden kronik hastalık da düzelmiyor”
BİTKİSEL MACUNLA SİGARAYI BIRAKABİLİRSİNİZ
-Sigara kullanıcılarına ne önerirsiniz?
“Hasta, sigarayı bırakmak istiyorsa, sarı kantaron, kedi otu karışımı ile başlıyoruz. Sigarayı bıraktıracak yeni bir macun oluşturdum. Bu macunu veriyorum. Tabi irade sahibi olacak. Kişi, irade gösterecek, biz ona destek olacağız”
“FİBROMİYALJİ HASTASINI ÇAYLA RAHATLATIYORUZ”
“Çağımızın en büyük hastalığı fibromiyalji Kişi, teşhisini koyamıyor. Kronik kas ağrıları, bel ağrıları, yorgunluk, uykusuzluk, sürekli uyku hali, yorgun uyanma. Geçmiyor şikâyetleri. Biberiye, zencefil, sarı kantaron, kedi eti ve meyan kökü karışımı çayla hasta rahatlıyor”
KIŞ MEVSİMİNDEYİZ, NE TÜKETMELİYİZ?
-Kış aylarındayız. Neler tüketelim?
“Kış boyunca mutfağımıza salatalık, domates, biber girmesin. Turp, karalâhana, brokoli, kereviz, ıspanak eksik etmeyeceğiz. Brokoli ve kerevizi, meze yapacağız. Brokoliyi ince ince doğrayıp, üzerine sarımsak ve yoğurt dökeceğiz. Ispanağı çok pişirmeyin. Her gün 1 siyah havuç, kırmızı pancar, turp, bal kabağı, katı meyve sıkacağında sıkın, suyunu için. İçinde lutein var. Kansere karşı koruyor. Sadece kanserli hücreleri yok ediyor. Sağlıklı hücrelere dokunmuyor. Her gün vücudumuzda 500 bin kanser hücresi oluşuyor. Bu gıdalar, bu hücreleri yok ediyor. Sağlıklı beslenirseniz, vücudunuzun yükü azalır, hastalıklara karşı direnç oluşur”
ÇAM YA DA KESTANE BALINI TERCİH EDİN
“Sason’da, Pervari’de bal üretiyor. Çok faydalı. Tüketmemiz lazım. Bunun yanında propolis de tüketmeliyiz. Kestane ve çam balı tüketebilirsiniz. Çam balı ucuzdur. Polen, ciddi bir protein ve vitamin kaynağı. Direnci arttırır. Kanser hastalarına dahi veriyoruz”
ET VE YAĞ TÜKETİMİNE DİKKAT!
-Son olarak neler söylemek istersiniz okurlarımıza?
“Haftalık et tüketiminiz, 500 gramın üstüne çıkmamalı. Kuzu eti daha kıymetli. 1 yaşını doldurmamış hayvanların etini tercih edin. Hazır süt tüketmeyin. Hayvanların genetiği değiştiriliyor, günde 100 litre süt vermesi sağlanıyor, bu da sağlıklı ve doğal değil. Evde sadece zeytinyağı ve tereyağı kullanın. Çiçek yağı ve margarin yağından uzak durun. Yemeklerde ise sadece fındık yağı kullanın. Tam buğday ekmek, siyah ekmek tüketin. Soğan, sarımsağı sofranızdan eksik etmeyin. Her gece 1 adet sarımsağı çiğ olarak çiğneyerek tüketin”