Varoluşsal bir kaygı olarak ölüm dürtüsü insanların katmerli bir şekilde yeri geldiğinde acı çekmesine yeri geldiğinde artık kaygı ile güçten düşmesine neden olabilir.
Varoluşsal bir sancı olarak ölüme doğru yoğun yönelim aslında biraz da güç ile alakalıdır. Güç durum’un farkında olan birey güçlükle altından kalkmak için güç’ün ardından gider. Doğada bir egemen olarak varlığının ispatı için güç kullanma arzusu, yine bir bebeğin ağlayarak unutulmamak için dikkatleri üzerine çekme isteğinin dışavurumu olarak ağlama eylemi bunlar dikkatle incelendiğinde görülecektir paradoksal olarak ölüm meselesi güç diyalektiğinde bir anlama kavuşur.
Önceki yazımızda (bkz: Mehmet Tahir Yaşar varoluşsal kaygı) da belirttiğimiz gibi aslında aşılan bir eşikten sonra yeni bir krizin doğumudur.
Bu durumdan kurtulmak ya da aşılmak istenen sorunda kişilikte bir persona yaratımı ya da önce oto öznelik kaybı yaratarak bir maskeyle yeni bir varlıkta anlam bulmaya çalışılır. Birazda yalıtılmışlık hissini çağrıştırıyor gibi.
Aslında ölüm kaygısı belki de bir krizden daha çok bunlarla alakalı olabilir? Şu su götürmezdir.
Ölümsüz olmak mümkündür.
İnsan evrenin bir parçası olarak yaşamın içinde öldükten sonra da yaşamaya devam edebilir pekâlâ.
Korku ve kaygı ile yıpranan benlik varoluşsal kaygıda ölüm sorununda kendisini yıprattığı ölçüde kendisiyle hesaplaşması müspet bir şekilde kanalize edilmezse sorunun yarattığı girdapta debenip durmaktan başka bir şey ile yüzleştirmeyecektir.
Kişinin kendisiyle hesaplaşması burada yeni bir alanın açılması gerektiğini söyler bizlere.
Bu hesaplaşması ya da yüzleşme aynı zamanda toplumsaldır.
Yani toplumla bireyin yüzleşmesi. Burada bir denge ortaya çıkar diye bir aksiyomdan söz edilebilir. “denge farklılıkların kıyasıdır” muhtelifin denk kılınmasıdır.
Birey toplumsal yapıyla hesaplaşmasından sonra varlık ile hiçlik arasındaki varoluşsal krizinden aşılması güç gibi görünen yerden yeniden bir anlama doğru giderek bir tanımlama yaratır.
Burada ki tanımlama ya da alegorik hesaplaşmadan çıkan bireyin yeni bir denge yarattığı düşüncesini dile getirir. Konunun yoğunluğu okuyucu da yorabilir diye özetlemek gerekirse: varoluşsal kaygıda ölüm dürtüsü insanı yaşamaya daha kuvvetli bağlarla çeker.
Güç kaynağı (“güç yüktür”) zihinsel acıyı artıracağından bir mentor eşliğinde aşılması halinde bu acı,dimağın yani beynin besleyicisi, katığı olacaktır.
Varoluşsal kaygı yaşamda daha fazla yaşama(k) isteğinden doğar.