Ben varoluşu öyle felsefenin muhtevasını belirttiği bir şekliyle değerlendirmiyorum. Varoluşsal kaygı bana göre varlığının koşulunu yaratmaya çalışan bir süreçtir.
Yani varoluşunun aslında herhangi bir koşula bağlı olmadığının farkında olmayaşının ifadesidir. Bir kargaşa , bir yönelimdir. Varlığını düşünmeye dayandıran ile görünüyorum öyleyse varımlar gibi şeyler ile açıklama çabasıdır.
Varoluşsal kaygı bir unutkanlıktır. Bir tanımla olmakla beraber bir resmiyetsizliktir. Statüsüzlüktür. Sartre bel bağlayarak varlık özden önce gelir gibi bir şeyin ajitatörlüğü değildir cüretkarlığımız. Bunlardan tamamen uzaktır. Bana göre bunu olumlu olarak yakalamak için Varoluşsal kaygı önceden tanımlanmış olanın dışına çıkma potansiyelidir diyebiliriz.
Bu yönelim bir uzaklaşmadır. Kendinden kopuştur. Her ne kadar ben arayışımdayım dense de aslında bir önkabulu yoktur. Arayışım bir önkabule dayanır ama verilen ve onu Tanımlayan şeyin dışında bir önkabulsüzlüktür. Dolayısıyla temelsizdir. Nitekim bir başka bunalıma sürüklemesi bundandır.
Zemini olmayan şeyin mesneti olabilir mi?
Nereye dayandırıyorsun?
Gibi bireyi krize sürükleyecek sorulara muhatap ettirmektir. Bunlara verilecek cevapta varoluşu sınırlandırmak olacaktır. Varoluşun koşullu dayanağı varlığın onu özdeş kılma çabası sadece sınırlandırmak ve o koşullandırmalara hapsettirmektir. İşte bu insanın sınırlandırılması ve onun varoluşsal kargaşaya sürüklenmesidir.
Sürekli Tekrar edecek bir bunalım ve statü endişesi yaratacaktır.
Henüz bir şey olmayı başaramamışlığın kaygısıdır , Bir şeyler olmanın "varlığı" anlamlı kılacağı düşüncesinden dolayı.