Çağımızın sorunu hareketsizlik...
Aslında çok hareket ediyoruz değil mi?
Ben iş yerinde aslında hiç oturmuyorum, benden fazla kimse hareket edemez diyenler bu yazıyı şimdi okuyorlardır. İçinizden bir ses dur şunun devamını okuyayım diyordur, bazıları da aman ben hareket etmiyorum zaten beni ilgilendirmiyor deyip sayfayı çevirecek ama bu yazıyı okuyunca; siz hareketsiz yaşamı destekleyenler sanırım bana hak vereceksiniz.
O zaman başlayalım...
Günümüzde sık görülen hareketsiz yaşam tarzı, sağlık üzerine olumsuz etkileri nedeniyle önemli bir halk sağlığı problemidir. Fiziksel aktivite, fizyolojik, metabolik, psikolojik parametreleri iyileştirir, birçok kronik hastalık ve erken mortalite riskini azaltır, kemik, kas ve eklem sağlığını sürdürmeye yardımcı olur.
Düzenli egzersiz kardiyak olayları (enfarktüs, hipertansiyon), tip 2 diyabeti, kolon ve meme kanserini, obeziteyi, depresyon ve anksiyeteyi, safra kesesi hastalıklarını ve osteoporotik kırıkları(kireçlenme) azaltır.
Düzenli fiziksel aktivitenin sağlık üzerine yararlı etkileri egzersiz süre ve şiddeti ile ilişkilidir.
Düzenli egzersiz, vücudun fiziksel olarak uygun hale gelmesinde önemli bir etkendir. Fiziksel uygunluk yaşamın uzun olmasına iki yönden katkıda bulunur.
Birincisi fizik kondisyon ve kilo kontrolü kalp damar sistemi hastalıkları riskini ileri derecede azaltır. İkincisi kondisyonlu insanın hastalandığında yararlanabileceği (yaşamı koruyucu) vücut rezervi daha fazladır.
Kişinin sağlık durumunu belirlemede objektif göstergelerin yanı sıra, kendi sağlık ve hastalığını nasıl algıladığını gösteren “Yaşam Kalitesi” kavramına gerek duyulmuştur. Yaşam kalitesi kavramı, günlük faaliyetleri yürütebilme yeteneğini temsil etmenin yanı sıra yaşamdan ve kişisel iyilik halinden sağladığı doyumu da ifade eder.
Çoğunlukla bireye özgü ve değişken olan yaşam kalitesi, kişinin içinde yaşadığı kültürel yapı ve değerler sistemi ile bağıntılı olarak kendi amaçları, beklentileri, standartları ve endişeleri açısından yaşamdaki durumunu algılamasıdır.
Evet... Şimdi olaya şöyle bakalım;
Aslında eskilerden kalma bir görüş vardır: Ben çok hareket edersem fıtığım artar, bel ağrım artar vs...
Biz bunu hep beraber kıracağız.
Hareket ağrıyı arttırmaz, fıtığınızı arttırmaz, aksine iyileştirir.
Yapılan bir bilimsel araştırmada, kadın ve genç erişkin erkeklerde hareket ve hareketsizliğin yaşam kalitesine etkisi araştırıldı.
Gönüllülük üzerine seçilen toplam 710 (387 kadın, 323 erkek) genç erişkine uluslararası fiziksel aktivite anketi (UFAA) ve kısa form yaşam kalitesi anketi (SF–36) uygulandı.
Fiziksel aktiviteyi engelleyecek bir rahatsızlığı olanlar çalışma dışında tutuldu.
Katılımcıların yaş, cinsiyet, boy ve kilosu sorgulandı.
Alınan sonuçlarda yaşam kalitesini arttırma orta düzel aktiviteler ve yürüme yapan kişilerde ağrı az ve yaşam kalitesi yüksek çıkmıştır.
Yaşam kalitesini arttırmada orta ve şiddetli fiziksel aktivitenin etkisini göstermesi açısından bu sonuç önemli bir bulgudur.
Şiddetli ve orta dereceli fiziksel aktivite, sıklıkla spordan haz duymanın fazla olduğu takım aktiviteleridir.
Toplam fiziksel aktivite süresini arttırmada bu tip hoşa giden ve motive edici faktörün daha yaygın kullanılması aynı zamanda yaşam kalitesini arttırabilir.
Kadınlarda hareketsiz yaşam erkeklerdeki hareketsiz yaşamdan daha fazla vücudu olumsuz etkiliyor o halde ne duruyoruz hadi HAREKET edelim ve sağlığınız için en iyi hareket düzeyi için bir Fizyoterapiste danışın.
…
Sonuç olarak, genç kadınlarda şiddetli ve orta dereceli fiziksel aktiviteyi arttırmak, sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini yükseltmede daha etkin bir yöntem olabilir.
O zaman ne yapıyoruz hep birlikte yaşam kalitemiz arttırıyoruz, hareket ediyoruz, hareket için Fizyoterapiste danışıyoruz.