Yaşadığımız coğrafyada kan gözyaşı ve acılar hiç dinmedi.
Bu coğrafyanın en acılı kentlerinden biri de Batman’dır.
Batman’da 90’lı yıllarda yaşanan çatışmalı ortamda yaşanan acıları ve vahşeti unutmak mümkün değildir.
Tabi geçmişi unutmamak kadar, geçmişten dersler çıkarmak da önemlidir.
90’lı yıllar Türkiye ve bölgenin en karanlık yıllarıydı.
Ben o dönemin canlı tanığıyım, her Kürt gibi bu yaşananların da bir mağduruyum.
Faili meçhul cinayetler, köy boşaltmalar, yargısız infazlar, kayıplar, hukuksuz tutuklamalar, ne kadar yanlış ve kötülük varsa bu dönemde yaşandı.
Bölge adeta kan gölüne döndü.
Binlerce masum insan hiç yerine yaşamından oldu.
Binlercesi cezaevine konuldu.
Anne babalar gencecik çocuklarını kaybetti.
Çocuklar annesiz babasız kaldı.
Kardeş kardeşe düşman edildi.
Zorunlu göçler yaşandı.
Parçalanan aileler oldu.
Toplumun kültürel yapısına ve dine zarar verildi.
Yaşanan yıkımın, zararın, ziyanın ve kaybın haddi hesabı yok.
90’lı yıllarda yaşanan çatışmaların hiçbir kesime bir faydası olmadı.
Özellikle iki örgüt arasındaki çatışmaları kim çıkardı, niye çıkardı, tam olarak nedeni neydi, bu bile bilinmiyor.
Bir gün hakikatler gün yüzüne çıkarılırsa, oyun içinde nasıl kirli senaryolar olduğunu öğrenilirse o dönem yaşayan taraflı tarafsız herkes olanlardan mutlaka kendine de paylar çıkaracaktır.
Ben, herkesin bu senaryonun içerisinde olduğu iddiasında değilim, ancak olup bitenler karşısında sessiz kalmak da şiddeti ve çatışmaları durdurmak, oyunları bozmak için çalışmamak da büyük bir vebaldir.
Bunu niye yazıyorum şimdi?
Elbette durup dururken yazmıyorum.
Son zamanlarda DEM Parti ve Hüda Par arasında sözlü de olsa ciddi manada karşılıklı olarak hakarete varan atışmalar oluyor.
Siyasilerin üslubu sertleştikçe her iki partinin tabanı da geriliyor.
Özelikle Diyarbakır’da bazı işyerlerine saldırıların yaşanması, şiddete başvurulması tekrar 90’lı yıllara mı dönülüyor endişesine neden oluyor.
Diğer bir tarafta Narin olayı üzerinden siyasi gerilimin artırılması ve karşılıklı olarak suçlamalarda bulunması da düşündürücüdür.
Masum bir çocuğun katilleri henüz tam olarak belirlenmeden siyasi suçlamalarda bulunmak ne kadar doğru?
Cinayeti işleyen şahıs veya şahısların bir siyasi kimliği veya üyelikleri varsa dahi bunu partinin tümüne mal etmek ne kadar doğrudur?
Diğer bir tarafta son zamanlarda zaman zaman İsrail’i bahane ederek işyerleri ve AVM’lere şiddet yolu ile saldırıda bulunmak ne kadar doğru?
İnsanları yaşamlarından, inançlarından ve siyasi düşüncelerinden dolayı hedef göstermek de doğru değildir elbette.
Son zamanlarda yaşanan siyasi atışma ve bazı olaylara bakılırsa birileri 90’lı yıllarda yaşanan kaos ortamını geri getirmeye çalışıyor.
Siyasette zaman zaman partiler arasında tartışma, gerilim ve eleştiriler yaşanabilir.
Bunlar siyasette alışık olmadığımız şeyler değil elbette.
Ancak her kim şiddete başvuruyor, haksız ittihamlarda bulunuyor ve provokasyonlara alet oluyorsa yanlış yoldadır.
Oluşabilen sorun ve sıkıntıların müzakere edilerek çözülmesi için her iki kesim de diyalog yolunu açık tutmalıdır.
Kavgaya, çatışmaya ve gerilimlere kesinlikle fırsat verilmemelidir.
Kimsenin kardeşi kardeşe kırdırmaya hakkı yoktur.
90’lı yılları unutmak elbette mümkün değil.
Ama eminim hiç kimse 90’lı yılları bir daha yaşamak istemez.
Siyasilerin bu hassas dönemde olası provokasyonlara karşı dikkat etmesi gerekir.
Toplumsal gerilimi ve çatışmayı kim yaratacaksa yaratsın, onun karşısında durmak gerekir.
Kentin dinamikleri ve STK’lar da bu konuda üzerine düşen rolü oynamalıdır.
Tekrar toplumu şiddet sarmalının içerisine çekmemek gerekir.
Şiddete kim başvurursa başvursun ve gerekçesi ne olursa olsun, kabullenmemek gerekir.
90’lı yılları geri getirmek kimseye zarardan başka bir fayda sağlamayacaktır.
Bu yüzden herkes sağduyulu ve dikkatli olmalıdır.