“Onlar bulmak istemese de bu hastalığın tedavisi var”
Final için güzel bir cümle. Afşin Kum'un aynı adlı eserinden uyarlanan "Sıcak Kafa" dijital bir yayın platformunda 8 bölümlük ilk sezonuyla yayına girdi. Doğrusu distopik hikayesiyle Türkiye’de yapılan dizilerin içinde dikkat çeken bir niteliği var.
En başta söylemem gerekirse izlemenizi tavsiye ederim. Eğer tavsiyemi dikkate alıp izleyecekseniz, bu yazıyı okumayı bırakıp diziyi izledikten sonra dönüp okumalısınız derim.
Çünkü bu diziye ilişkin yazacaklarımı spoiler vermeden yazabileceğimi sanmıyorum.
Bunu söyledikten sonra spoiler verme kaygısından azade olduğumu düşünüp bu diziye ve bu coğrafyada yaşadığımız karşılıklarına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Kısaca konusu; 8 yıl önce "semantik virüs" olarak anılan ARDS, tüm dünyayı esir alır. Bilimin çaresini bulamadığı bu virüs ses/konuşma yoluyla insanlara bulaşırken virüsü kapanlar abuk sabuk konuşmaya başlar. Hastalığın halk dilindeki adına Abuklama denir. SMK (Salgınla Mücadele Merkezi) salgını gerekçe gösterip yönetime el koyar ve diktasını bütün hayata hakim kılar. Önlemler adıyla sosyal yaşam ortadan kalkar, iletişim minimuma iner. Bütün hukuksuzluk ve diktanın güçlü bir gerekçesi vardır. Bizi virüsten yani hastalıktan korumak.
Elbette ki kendine güçlü bir dayanak bulan despot yönetim hastalığın tedavisine dönük çalışmaları da sabote eder ve buna dönük çalışan bilim insanlarını ortadan kaldırmaya çalışır.
Diğer yandan Artı1 adlı muhalif sivil bir halk hareketi de despot yönetime karşı ayaklanmış ve tedaviye dönük çalışmalar için bilim insanlarından oluşan bir birim kurmuştur. Ve dizi Despot SMK yönetimi ve Artı1ciler arasındaki mücadeleyi işler.
Dizi, Artı1 içerisinde mücadele yöntemi olarak terör eylemlerini seçen Şahin kanat ile onlardan daha ılımlı, terör eylemlerine karşı olan ılımlı kanat arasındaki gerilimi de işler.
Dizi, sürekli ve farklı gerilim türleri üstünde devam eder; despot yönetimiyle SMK içerisindeki çekişmeler, Artı1 içerisinde şahinler ve ılımlılar arasındaki çekişmeler. Ve bu çekişmeler arasına serpiştirilmiş düşük dozda aşk ve aile dramları.
Her film ya da dizinin ilettikleri bir de hissettirdikleri var. Yani bizdeki karşılıkları.
Dizide gücü elinde tutup despotça yönetimlerine hastalığı gerekçe gösterenler, sözüm ona sağlıklılar, yani henüz virüsü kapmayıp abuklamayanlar.
Bizde ise gücü elinde tutanlar abuklayanlar olabilir mi diye düşündüm. Yüzyıla yakındır hep aynı argümanlarla abuk yönetimlere ve politik subukluklarına maruz kalmadık mı? Kiminin ana dili yasaklandı, kiminin inancı. Birinin yaşam tercihleri kısıtlandı diğerinin bırakın tercihleri doğrudan yaşamı sonlandırıldı.
Öyle abuk politik söylemlerle çıktılar ki karşımıza ya korkudan ya da açlıktan biz de abuklamaya ve abuklamayanı yok etmeye başladık.
Yoksa dili sürçüp de fişlenen bir futbolcunun adını zikretti diye yılların deneyimli spikeri hemen ama hemen kapı dışarı edilir miydi?
Yeniden değerleme oranı yüzde 122 deyip her şeye bu oranda zam yapanlar, marketlere aynı zammı siz yapamazsınız diye savaş açar da halkın sağlığını hatırlar mıydı?
O da olmadı muhalif bir siyasi parti liderinin öykü kitabını okuyor diye bir TCDD memuru sürgün edilir miydi?
Yıllardır süren bir savaş, barışa kavuşturulabilecekken ve o barışa o kadar yaklaşmışken inatla ve ısrarla onca can alan bu savaş kutsanarak sürdürülür müydü?
Murat Siyavuş’un dediği gibi: Onlar bulmak istemese de bu hastalığın tedavisi var.
Evet, onlar varmak istemese de bu savaşın da bir barışı var.