(Hafıza Odası) Ahmet Güneştekin
Sanatçı Ahmet Güneştekin’in Hafıza Odası, 7 Ekim 2021 tarihinde Diyarbakır Keçi Burcunda Diyarbakır Ticaret Odası’nın ev sahipliğinde, Türkiye’nin önde gelen bürokrat, siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda sanatseverin katılımı ile açıldı.
Açılış, adeta mitinge dönüştü.
Gazeteler ve TV haberleri, manşetlerinde bu sergiye yer verdi.
Çok şey yazıldı çizildi.
İlk defa bir sanatçıya bu denli ilgi gösterildi.
Çevre il ve ilçelerde sanatseverler, bu sergiyi gezmek görmek için günlerce Diyarbakır’ın yolunu tuttu.
Bu ilgiden dolayı sergi bir ay daha uzatıldı.
Peki, kim bu Ahmet Güneştekin?
Onu bu kadar önemli kılan şey neydi?
Ahmet Güneştekin, 22 Aralık 1966 tarihinde Batmana bağlı Garzan İşçi Kampında dünyaya geldi.
TPAO’da işçi bir babanın oğluydu.
9 yaşındayken yağlı boya ile tanışıp resimler yapmaya başlayan Ahmet Güneştekin, 1981 yılında okulun kütüphanesinde ilk sergisini açtı.
Lise eğitiminin ardından Batman'dan ayrılarak İstanbul'a gitti.
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ni yarıda bırakarak ilerleyen dönemlerde Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu.
Resmin yanında görsel sanat ve belgeselcilik ile kısa süreli de olsa uğraştı.
Bunun yanında belli bir süre ticaret de yaptı.
Yıllar önce Hoyrat Sazın Türküsü adlı bir de şiir kitabı yayınladı.
Hatırladığım kadarıyla o şirin kitabının gelirini, Cumartesi Annelerine bağışladı.
Ben Sevgili Ahmet’i, Batman da kaldığı yıllardan tanırım.
Dostluğumuz o yıllara dayanır ve halen zaman zaman görüşürüz
Gelelim sergiye…
Hayatımda gezip gördüğüm en anlamlı sergilerden biriydi.
Bu yüzden ailemle gitmek istedim.
Onlar da geçmişte yaşanan acıları bu yaralı şehirde, bu serginin içinde görsünler istedim. Duygularım adeta tavan yaptı.
Beni geçmişe götürdü.
Kâh hüzünlendim.
Kâh duygulandım.
Hatta ağlamamak için kendimi zor tutum.
Hafıza Odası beni 1990’lı yılların karalık Türkiye’sine götürdü.
O yıllar, özellikle yaşadığım Kürt coğrafyada asla unutulamayacak karanlık acıların faili meçhullerin yaşandığı bir dönemdi.
Sokak isimlerinin yazıldığı her tabela, sokaklarda hayatını kaybetmiş olan yüzlerce faili meçhulü temsil etmekteydi.
Tüneldeki sesler, beni 12 Eylül’ün Türkiye’sindeki Faşizan darbelerde özelikle Diyarbakır zindanlardaki vahşete götürdü.
Yaşanan bütün vahşetlerin başkentinde bu sergi bana göre çok anlamlıydı.
Yürek isteyen acılarla yüzleşmek kolay da değildir.
Keşke her sançtı bu yürekliliği gösterebilseydi.
Keşke siyasiler de yaşanan hak ihlalleriyle yüzleşip helalleşe bilselerdi.
Diyarbakır, acıların yaşandığı yaralı bir şehirdi.
Bu şehir, yaşanan acıların en büyük tanığıydı.
Tarih boyunca ne surda ne de Diyarbakır’da yaşanan vahşetler, asla unutulamazdı.
Tam da burada, bu coğrafyanın esmer tenli sanatçısı, bu yarayı yaptığı sanatıyla ölümsüzleştirdi.
Dünyaya mal olmuş bu sanatçıya yapılan eleştirileri haksız bulduğumu belirteyim.
Kürtlerde bir söz vardır;
Giyaye Hewşe Tahle (bahçendeki ot acıdır)