Adam olmayıp, adamlık açığını koltukla dolduran nice insanlar var!
Kimisi doğuştan adam değildir, koltukla beraber bir havaya girer, fıtratının gereğini yapar!
Kimisi de adamdır, koltuğu bulunca zaaf gösterir, adamlığını koltukla tebdil eder!
Yani tüm insani değerlerinin yerine koltuğu koyar.
Koltuk tüm değerlerini bastırır!
Dünyaya koltuk koltuk bakar!
Koltuk sevdasıyla diğer tüm sevdalarını feda eder!
Koltuğu kaybetmemek için tüm değerlerini kaybeder!
Birinci grup için diyecek çok fazla şeyimiz yok!
Çünkü adamlık sonradan ameliyatla nakil edilebilen bir şey değildir!
Böylelerini o koltuğa oturtanlara sayar geçeriz!
İkinci grupta ise durum öyle değildir!
Onarla ilgili büyük beklentiler ve hayaller vardır.
Onların yanlışları, beklenti, hayal ve bu hayallerin arkasında ki değerleri yok eder!
28 Şubat dönemini çok genç olanların dışında ki herkes hatırlar!
Ruhunu düşmana satmış bürokrasi, siyaset, asker ve yargı organları, memleketin değerlerini ayaklar altına alırken, bu değerlere değer veren fertlerin bertarafı için de çaba gösterdiler!
O dönemde bu zulmü görenler çok büyük direnç gösterdiler, kahramanlık destanları yazdılar. Büyük hayaller kurdular, bunların çoğunu da gerçekleştirdiler!
Biz diyorlardı, bir gün bu ülkeyi yönetirsek diyorlardı…
Bugün yönetiyorlar!
Yönetiyorlar ama o gün elektrikli koltuklarda oturtulurken, davasından milim sapmayanlar, bugün yumuşak koltuklarda kilometrelerce sapabiliyorlar!
Yumuşak koltuklarda oturan bazıları, o gün, o koltuklara elektriği verenleri hala el üstünde tutabiliyor!
Uğruna ölümü göze aldığı değerleri, koltuğa oturunca, paketleyip çelik kasada muhafazaya alabiliyor!
Mesele, kurumların veya memleketin kötü yönetiliyor olması değil.
Mesele, işkence yerken kurduğumuz hayallerin yok olması!
Ah ulan ah diyorduk. Bir gün kendini Türkçü Kürtçü Solcu Cumhuriyetçi Liberal veya Demokrat değil de Müslüman diye tanıtan birileri iktidara gelip, şu koltuklara otursa da insanlara İslam adaletini gösterse diyorduk!
Hz. Ömer’in adaletinin ayak seslerini duyursa, Hz Osman’ın hayasını gösterse, Hz. Ali’nin cesareti, Hz Ebubekir’in teslimiyeti, onların koltuklardan, makamlardan olan mahcubiyet ve rahatsızlıklarını, Peygamberimiz’in ahlakı Kuran’ın nizamı…
Kaybettik, biz kendimize sadece Müslüman diyenler, bu sınavı kaybettik!
Ya adam olmayanları oturttuk o koltuklara ya da biz oturup adamlığımıza leke sürdük!
Belki çok güzel örnekler var!
Yüzümüzü ak çıkaranlar var!
O hayallerimizde ki tabloya uygun olanlarda…
Ama yetmiyor, kurtarmıyor, olmuyor!
İyilerin azınlıkta olduğu bir tabloda kötüler göze gelir ve onlara göre bir değerlendirme yapılır!
İyiler yalnız kalınca da o hayallerimizde ki tabloları oluşturmakta zorlanırlar.
Hatta horlanıp, suçlanıyorlar!
İtilip kakılıyorlar, bu kafayla olur mu diyorlar!
Hâlbuki biz bu kafalar için bunca şehit vermiş, Filistin askılarında marşlar okumuş, elektrikli sandalyelerde tekbirler çekmiştik!
Bedir bunun içindi!
Uhud, Hayber, Çanakkale…
Onların ruhunu kaybettik ve oralarda ceddimizin savaştığı, Ebu Cehil’e, Yahudi’ye ve İngiliz’e biat ettik.
Biz kendimizi kaybettik ve hiç kendilerini bulamamış olanlara da itaat ettik!
Biz kaybettik arkadaşlar!
Rahatlık sınavını geçemedik!
Peygamberimiz çıktığı en zorlu seferden (Tebük) dönerken sahabesine “küçük cihattan döndük, şimdi büyük cihat zamanı” demişti.
Büyük cihat nefisle, koltukla, bollukla olandır.
Ve galiba biz onu kaybediyoruz…
Belki son bir çırpınış olabilir.
Ama koltuk için çırpınanlar ile bu iş asla olmaz!
Düzgün Müslüman, iyi adam, kaliteli yönetici koltuk için koşturmaz, makam için ağlamaz, yetki için kimseyi harcamaz…
Tam tersine koltuk, makam ve mevkiden kaçar!
İşte bu koltuktan kaçanları, koltuklara kendini kelepçeleyenlerle değiştirebilirsek, belki bir şansımız olabilir.
Yoksa durum hiç iyi değil!
Yaptıklarımızla, elimizde kalan iyileri de uğruna savaştığımız değerleri de kaybederiz.
İnsanların değerlerini koltukla değiştirmedikleri, koltuklara oturup değersizleşenlerin tez elden değiştirildiği yarınlar dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın!