11 Eylül İkiz kuleler saldırısı bir dönüm noktası oldu. ABD bunu Ortadoğu’ya müdahale etmek için geçerli bir neden olarak gördü.
Planlı ve programlı bir saldırı olarak yorumlayan analistler de oldu. Nitekim bu saldırı ABD’nin Ortadoğu’yu şekillendirme projesine dönüştü.
Mahir Kaynak’ın ünlü bir sözü vardır. “Bir olay en çok kimin lehine sonuçlanmışsa O olayda onun parmağı vardır.”
Nitekim ABD Afganistan’dan El Kaide liderini isteyip alamadığı için müdahale etme gereğini duyduğunu ifade ediyor.
Ayrıca 11 Eylül saldırıları sonrası Siyonistlerin istemiş olduğu İslamafobi yaygın ve sistematik hale dönüştü. Öyle ki, Müslümanlar üzerinde baskı oluştu.
Maalesef Avrupa’da ve Amerika’da yaşayan Müslümanlar bir baskıya maruz kalırken İslam Ülkeleri içindeki Müslümanlar da İslam’dan uzaklaştı.
Müslümanları Öcü gibi gösterme çabaları günden güne arttı. Müsteşriklerin propagandalarına bir kısım Müslümanlar da alet oldular.
Gelelim Afganistan’ın durumuna Afganistan çok farklı ırktan oluşmaktadır. Afganistan’ın etnik yapısı emperyalizmin “Böl, parçala, yut “ ideasına uygun düşmektedir.
Afganistan’da çoğunluğu Peştunlar olmak üzere Özbekler, Tatarlar, Hazaralar vs gibi etnik yapılar bulunduğu için birlikteliği sağlamak epey zordur.
1979 yılında Rusların Afganistan’ı işgal etmesi farklı etnik yapıları ve farklı meşrepleri bir araya getirdi. Rusya’ya karşı direniş tüm farklı meşrep ve etnik yapıların birlikteliği ile sürdürüldü.
Rabbani, Raşid Dostum, Gülbeddin Hikmetyar gibi liderler Rusya’nın işgalini sona erdirmek için işbirliği yaptılar.
Ancak Rusya’nın Afganistan’dan mağlup olarak çekilmesi ile bu gruplar arasına ayrılıklar ve fitneler düştü. Rusya’nın çekilmesi sonrası sular durulmadı.
Düşmana karşı işbirliği yapan Liderler Afganistan’ı yönetme konusunda işbirliği yapamayınca birbirlerine düşüp çatışma ortamına zemin hazırladılar.
Akabinde ABD’nin işgaline ortam hazırladılar. ABD Afganistan’ı işgal edip Afganistan’ı kaosa sürükledi. Silahlı çatışma, uyuşturucu vs derken Afganistan tam bir bataklığa dönüştü.
Derken Taliban denilen ve Öğrenciler anlamına gelen Molla Ömer liderliğinde örgüt kuruldu. Bu Örgüt giderek genişledi ve Afganistan’da söz sahibi oldu.
Taliban Sünni olup Hanefi mezhebine bağlıdır. Etnik yapı olarak da Peştunlar çoğunluktadır. Bugün kurulan geçici hükümette de Peştunlar çoğunluktadır.
Afganistan’ın huzur bulması etnik yapılara nüfusları oranında yönetme yetkisi vermekle sağlanabilir. Aksi takdirde fitne ortamı hazırlanmış olur.
Özellikle mezhebi yapıların da temsiliyetine olanak sağlanmalıdır. Hazaraların Şii mezhebine tabi olması bir farklılıktır.
Hazaraların kurulacak kalıcı Hükümette adil olarak temsil edilmesi ileride çıkacak sorunların engellenmesi adına önemli olacaktır.
Afganistan’ın istikrarlı olması ve kalıcı bir düzenin sağlanması adaletli bir düzenin tesisi ile mümkün olacaktır.
Değişik düşünce, yapı, mezhep, etnik yapı ve ekollerin bir arada yaşaması zor olmakla beraber imkânsız değildir.
Önemli olan aidiyet duygusunun geliştirilmesidir. Bunun için temsilde adalet ve müsamahanın gösterilmesidir.
Bir başka zorluk ise Afganistan’ı Uyuşturucu merkezi haline dönüştürenlerin rantının engellenmesidir. Uyuşturucu ticaretini minimize etme Taliban için bir başarı olacaktır.
Her ne şekilde olursa olsun ABD Ortadoğu’dan elini çekmeyecektir. Ancak her defasında başarısız olup yenilgiye uğraması direncini kıracaktır.
Afganistan’ın madenlerinin olması Uluslar arası aktörlerin iştahını kabarttığı için mücadeleler devam edecektir.