Toplum faydasına yoksulun hakkını korumak için, adaleti sağlamak için, toplumsal düzeni sağlamak için kanun ve yasalar oluşturulmuş.
Kanun ve yasaların uygulayıcısı savcı ve hâkimler olmuş ve yargılamalar mahkeme salonlarında, adliye binalarında yapılmış.
Bir de kağıt üzerinde olmayan, kanun kitapçığı olmayan sözlü yasa ve kanunlar olmuş.
Toplumun kendi içinde uyguladığı adı konulmamış ama herkesin çok iyi bildiği kurallar dizisi.
Bunlara sözlü kanun ve yaslar da diyebiliriz.
Gelenek ve görenek kuralları.
Ahlak kuralları.
Yüzyıllar sürse de ayakta kalan töreler.
Bu kuralların uygulanmasını gerçekleştiren halkın, toplumun bizzat kendisi.
Bu kurallara yasalara uymayanlar toplumsal müeyyideler ile karşılaşmış.
Örnek vermek gerekirse...
Tefecilik kabul edilemez ve bunu yapan toplumsal müeyyideler ile karşılaşır.
Tefecilik yapan adam toplumda karşılık bulamaz.
Bit kahveye gitse, kahvedeki herkes o kahveyi terk eder.
O adam ortada dımdızlak kalır.
Kahveci o kalkana kadar ona çay vermez.
Zinaya bulaşmış bir adam ahlak yoksunu olarak görülür ve toplum onu dışlardı.
Kimse bu ahlaksız adana selam vermezdi.
Böyle onlarca yazılmamış kanunlar dizisi mevcuttu.
Ve toplumu kötüden kötülüklerden, ahlaksızlıktan korurdu.
Toplumun çok güçlü olduğu o dönemler sindi geride kaldı.
Tefeci iş insanı, namussuz ahlaksız adam beyefendi, hırsız arsız adam da sokakta saygı gördü.
Ne yazık ki artık sözlü kurallar gücünü kaybetti.
Yazılı kanunlar dahi iş göremezlik raporu aldı.
Zengini koruyan, haksızlığa prim veren mahkeme salonlarında kanun hakimiyeti, hakimiyetini yitirince ve sözlü kanunlarda toplumda kaybolunca, toplumsal kaos aldı başını gidiyor.
Sokaklar artık toplumsal müeyyidelerin uygulandığı alanlar olmaktan çıktı.
Suç ve suçlu sayısında artık patlama var.
Her şeyden önemlisi ahlaki değerler yerini ahlaksızlık ve arsızlığa bıraktı.
Hırsız ve tefecinin bey muamelesi gördüğü bir toplumda doğru olmaz.
Biz maalesef ahlakı ve doğruyu kaybettik.
Ve şimdi pellik pellik o eski günlerimizi mumla arıyoruz.