AK Parti’nin seçim afişlerine bakınca ne görüyorsunuz?
“Artık bizim de yüksek hızlı trenimiz var” Bizim yüksek hızlı trenimiz yok ama her ay bariyersiz, hemzemin geçitlerde vatandaşı ezen trenlerimiz var.
“Kendi helikopterimizi, tankımızı, tüfeğimizi yaptık. Türkiye artık daha güçlü”
İç savaşın hala bitirilemediği, barış sürecinin tamamlanamadığı bir bölgede böyle bir afiş asılır da muhalefetin eline bundan daha güzel bir koz verilebilir mi?
Kimse demiyor mu arkadaş o tanklar tüfekler öyle ya da böyle, oy istediğiniz bu halkın, dağda bu orduyla savaşan çocuklarına dönük?
Kimse demiyor mu en azından bu bölgede, böyle afişlerle çıkılmaz bu halkın karşısına?
Hiç mi siyaset bilmiyorsunuz? Bu halkın tanktan, tüfekten, bombadan, savaştan nasıl bıktığını da mı bilmiyorsunuz?
***
“ÇOLUK ÇOCUĞUMUN ÜSTÜNE BENZİN DÖKÜP YAKACAĞIM”
Ne kadar rahat değil mi? Adam ailesini katletmekle tehdit ediyor. Ne için? 130 bin lira için. Namı değer Şakıro, Cengiz Topel İlkokulu yıllarımdan bir siluet. Kapı önünde ekmek nohut aldığım, üstüne bolca sıvanmış kırmızı toz biberiyle yediğim günleri unutmadım.
O dönem Cengiz Topel İlköğretim Okulunda okuyan kime sorsanız bilir Şakıro’yu.
Üstünden çok zaman geçti. Şakıro nohut ekmek satmaktan, tablacılığa tablacılıktan giyim konfeksiyonu sahipliğine terfi etti. Çalıştı kazandı. Ondan sonra ne oldu nasıl oldu durumu nedir bilemiyorum fakat onu bir haber ajansının servis ettiği haberler tüm yerel gazetelerde “Çoluk çocuğumun üstüne benzin döküp yakacağım” tehdidiyle görünce şaşırdım. Her ne sebeple olura olsun çocuklarının hayatını tehdit aracı olarak kullanmak kadar zalimce bir davranış olamaz.
Elbette ki kimse bunu yapacağını ya da yapabileceğini düşünmez fakat bunu, her eli sıkışana, başı dertte olana başvuracağı bir yöntem haline getirmek ve yaygınlaştırmak ancak bu kadar kolay olur.
Adam işsiz kalacak, çocuğunun boğazına bıçağı dayayacak. Adam borcunu ödeyemeyecek evini tüm ailesiyle ateşe vermekle tehdit edecek. Adama sevdiği kızı vermeyecekler kızın ailesini katletmekle korkutacak. Say say bitmez bunlar. Bu cinnet halini olağanlaştırmak ve yaygınlaştırmak isterseniz, Şakıro’nun yaptığı gibi gazetecileri çağırıp birkaç tehdit savurun katliam yapmakla korkutun. Gazetecilerle çeksin manşete yeter.
Bakın bir de ne içinmiş: 4 katlı bir bina dikecek dördüncü katı ruhsatsız olacak, dördüncü kat için belediyeden şifahen izin aldığını iddia edecek, Belediye ruhsatsız dördüncü kat için 130 bin lira ceza kesince ödeyecek gücüm yok diyecek. “O yüzden açlık grevine başladım. Bu ceza silinmezse önce evimi yakacağım, ardından çoluk çocuğumun üstüne benzin döküp yakacağım”
Kimse demiyor mu bir dakika arkadaş bu suçtur bunu yapamaz ve hatta diyemezsin. Kimse demiyor mu böyle haberlerle bu halkın kültürüne bu şiddet ve cinnet dilini giydiremezsiniz.
***
25 YILDIR NE OLDU?
25 yıl önce 16 Mayıs 1990’da Batman ilçe statüsünden çıkıp 72 plakasıyla il oldu.
İl oldu da ne oldu. Betonarme yapılarımız arttı, yeşil alanlarımız azaldı. İğrendiğim adıyla AVM’lerimiz çoğaldı. İşsizliğimiz çoğaldı, ses ve ışık kirliliği (Sağolsun DEDAŞ elektrik kesintileriyle bizi ışık kirliliğinden kurtarıyor bazen) çoğaldı. Gelişmişliği çok katlı bina ve AVM’lerle tanımlamak, nasıl bir kafaysa artık. Kelli felli yılların deneyimli gazetecileri bile (bakınız Yavuz Donat’ın “Batman’dan son fotoğraflar” yazısına)
“ekonomi canlı... Çarşı hareketli... AVM'ler insan kaynıyor. Batman Park... Woldmar... Soraçan... Kiler... Migros... Sabah... Bim... A–101... Ve daha pek çoğu... Gezenlerle, alışveriş edenlerle dolu” diyor. Bu da yetmedi “Kentsel dönüşüm tam gaz... Şehir şantiye gibi.. Hızla gelişen Belde Mahallesi...”
Gelişmenin tanımı, AVM’ler ve inşaat şantiyelerinin çokluğu...
Ben keşke diyeyim siz devamını getirin...