Ak Parti’nin seçimi kaybetmesinin tek yolu var.
Gücünü aldığı kaynağı kesmek!
Bu kaynak nedir?
Halk mı?
Bence tam olarak değil.
Çünkü aynı düşman tarafından, ondan çok daha yoğun halk desteğine sahip nice liderler devrildi.
Dünya’nın tüm güç odaklarının bir araya gelip, defalarca yıkmaya çalıştığı lideri ayakta tutacak tek bir güç vardır.
Oda Hak’tır!
Bugüne kadar Ak Partiyi ayakta tutan ne kadroları, ne tecrübesi, ne gücü, ne kuvveti, nede seçmeniydi…
Bunlar belki çok önemli ama karşılaşılan güç karşısında bunların yeterli olması olanaksızdı.
Halk yığınlarını ordu yapacak, taş yığınlarını kale yapacak, söz kalabalığını sanat eserine dönüştürecek bir güç lazımdı.
Bu güç imandı. İman demek, Hakka teslim olmaktı.
Hakk’a teslim olmak onun gücüne mazhar olmak demekti.
Onun gücüne mazhar olmak, tüm güçlere galebe çalmak demekti!
İşte Recep Tayyip Erdoğan’ı ayakta tutan güç buydu ve bu gücü elinden almak, onu mağlup etmenin tek yolu olarak görünüyordu.
Bu gücü elinden almak için ne yapmak gerekir? Tabii ki en büyük gücü olan mazlumların duasını ters çevirmek.
Onun eliyle yeni mazlumlar doğurup, kontra dualar ettirmek!
“Mazlumun duası eşittir Allah’ın yardımı” Anahtar kelime bu! Mazlumun duası ile Allah arasında perde yoktur! Allah’ın koruduğuna da galebe gelecek güç yoktur!
***
Mit krizinde, 17-25 Aralıkta, gezi olaylarında ve 15 Temmuz’da kesinlikle daha güçlü daha organize ve sonuca daha yakındılar!
Lakin sonucu belirleyen güç değil Allah’tır. Allah, kollanan mazlumların duası hürmetine korudu.
Sonrada muazzam bir güç bahşetti. Bu güç ile mazlumla zalim arasına muazzam bir hat çekilmeliydi.
O hat çekildi mi? Bu konu biraz tartışmalı.
Bazı zalimler ile ciddi manada sınırlar çekildi, bazıları bertaraf edildi. Lakin bu arada bazı zulümlerde yapıldı! Zulüm ile mücadele edilirken zulüm yapmak, mücadelenin ruhunu karartır! Kararan ruh Allah’ın yardımını geciktirir!
Allah’ın yardımını almayan bir iktidar, tüm dünya emperyalistleriyle mücadele edemez.
Ya Allah’ın şemsiyesi altına girip alayına diz çöktüreceksiniz ya da bu emperyalistlerle mücadele etmeyi bırakıp karşılarında diz çökeceksiniz!
Dost acı söyler, bunları söylüyorsak ortada ciddi sorunlar var demektir.
Zalim ile mücadele ederken ciddi zulümler yaşandığı açıktır.
Dünya’nın en kripto örgütü ile mücadele ediyoruz, ince eleyip sık dokuyoruz, tespit ettiklerimizi iade ediyoruz gibi bahaneler belki devlet aklı ile uyuşur ama İnsani, İslami ve ahlaki değerlerle uyuşmaz.
Belki siz, “biz devlet yönetiyoruz, İslami, insani ve ahlaki değerler ikinci planda” diyebilirsiniz.
Bende size “Allah’ın yardımı için İslami, insani ve ahlaki değerler şart. Bunlar olmazsa Allah’ın yardımı, Allah’ın yardımı olmazsa, siz olmazsınız,” diyorum.
Elde hiçbir somut delil yokken adamı ihraç etmişsiniz, adamın itibarı, kariyeri, huzuru mutluluğu gitmiş siz bir yıl sonra, pardon bile demeden hakkında bir şey bulamadık deyip yazı veriyorsunuz eline.
Fetö’ye karşı en büyük mücadeleyi veren koca koca adamların referans olduğu adamları, birilerinin iftirası ile olabilir diye süründürüyorsunuz.
Bu konuda bende devlet büyüklerimizle görüşüp, “bu şahıslar kamuoyunun tanıdığı ve bilinen kurumların savunduğu kişiler, devlet ilk şoku atlattı ve bütün imkanlar mevcut. Varsa somut bir delil verin, bizde bu kurumlara ve abilere, siz niye bu teröristleri savunuyorsunuz’ diyelim. Yok eğer tüm bu imkanlara ve bunca süreye rağmen bir delil bulamadıysanız bu durumu sürdürüp mücadeleyi sulandırmayın demiştik.
Lakin bu konuşmanın üzerinden birkaç ay geçti (buda çok uzun bir süre) ve savcılıktan bir yazı geldi. Bu kişiler ile ilgili hiçbir delil bulunamamıştır…
***
Çok yakın bir arkadaşım vardı, herkesin Fetö’nün önünde el pençe durduğu dönemde, “bunların İslam’la vatanla alakası yok, bunlar vatan haini ve münafıktır” derdi. Fetöcülerin en nefret ettikleri kişilerdendi. Ama oda fetöcü diye alındı, süründürüldü saçları beyazlatıldı, sonrada bir şey bulamadık diye tenzili rütbe ile iade edildi.
Yakından tanıdığım bir esnaf, banka da hesabı var diye soruşturmaya alınıp mağdur edildi. Hesaplarını kapattığını ispatladı ama bu kez de bylock var dediler. Bir yıl geçtikten ve saçlar bembeyaz olduktan sonra savcılık ona da bir yazı gönderdi. “Sizin bylock hesabınız yokmuş”. Ne olacak şimdi, itibarı, maddi ve manevi kayıpları, ömür boyu sicilinde taşıyacağı mührü…
10 yıl önce tüm devlet kurumları ve iktidar mensuplarının çalıştığı, içli dışlı olduğu dönemde, malum bankada hesap açmış, hatta kendisinden habersiz adına hesap açılmış kişiler çağırılıp taciz ediliyor.
Hesap açılmış ama para yatırılmamış. Bu ne demek, muhtemelen kendisinden habersiz açılmış hesap. Ya da habersiz çıkarılan kredi kartlarının hesabı. Zaten destek amaçlı açsa, para yatırır.
Hadi diyelim para yatırdı, bu neyi değiştirir. 10 yıl önce, 12 yıl önce…
Kriterler belli, Fetö terörist olarak ilan edildiği tarihten itibaren, şahısların onlarla olan irtibatı somut delillerle ispatlandıktan sonra gereken yapılır. Bunu yapmamak vatana ihanettir.
Ama ben teröristlerle uğraşıyorum deyip tüm insanları töhmet altına alırsanız, insanlar mağdur, olur mazlum olur.
Mazlumların sığınağı da Allah olur. Allah’a eller açılıp “Ya Rabbi bunlardan hakkımı al” dendiğinde, Allah alır! Allah’ın aldığına da kimse bir şeyi geri veremez!
***
Ankara’dan gelen üst düzey bir parti yöneticisine, Batman’da bir yerel yönetici “efendim, benim bir yakınımda tutuklanıp cezaevine kondu, birkaç ay sonra suçsuz olduğu tespit edilince bir deri bir kemik olarak dışarı çıktı” deyince,
Üst düzey parti yöneticisi, istihzai bir şekilde “millet kilo vermek için bir sürü para harcıyor, bedavaya zayıflamış daha ne istiyor” diyor.
İşte bu yaklaşım, halk desteğini de Hak desteğini de kaybettirir.
Bunlara, 28 Şubat ve FETÖ yargısının mağdur ettiği kişilerin mağduriyetlerinin devam etmesini de ekleyebiliriz.
Bu ülkede muhalefet yok, Ak Parti kaybederse, kendi kadrolarından dolayı kaybeder, bu kadar net.