Şehirlerimizin en büyük sorunlarından biride Trafik...
Şehirleşmenin getirdiği çarpıklık bir yana, zorunlu göçün neden olduğu şehirlerin patlama yaparcasına büyümesi ile nüfusunun artması ulaşımı çekilmez hale getiriyor.
Yollar bir anda arapsaçına dönebiliyor. Bunda palansız ve projesiz yapılanmanın, geleceğe yönelik hesaplamaların iyi yapılmamasının payı büyük…
Ben şimdilik bunların üzerinde durmayacağım. Benim üzerinde durmak istediğim şey, bizlerin bu trafik keşmekeşi içinde durduğumuz yer. Bizler bu keşmekeşte işimizi ne kadar kolaylaştırıyor veya zorlaştırıyoruz?
Asıl buna değinmek istiyorum.
Doğrusu hatayı veya suçu başkalarına yüklemekten çok, önce “iğneyi kendimize batırıp çuvaldızı başkasına batırma” deyiminin gereğini yerine getirmemiz gerekiyor. Bizlerin bu trafik sıkıntısında payı ne? Bunu dile getirip düşünebilmeliyiz. Çünkü trafikte çoğu zaman çektiğimiz sıkıntılar, bizlerin hatalı davranışlarından kaynaklanıyor.
Hoşgörüden uzak anlayışsızlığımız beraberinde bir sürü sorun getiriyor.
Yayalar çoğu zaman kaldırımları kullanmak yerine taşıtların geçtiği alanlara iniyor, yolu tıkayabiliyoruz. Ulaşımı aksatabiliyoruz. Taşıtların geçiş üstünlüğünün olduğu yerlerde taşıtlara yol vermediğimiz gibi bir Sokak Efesi gibi meydan okuyor, onların uyarılarına öfkelenip kızıyoruz.
Taşıtların yolunu kapattığımızda yolun kapanacağını ya bilmiyor ya da bunu bile bile yapıyoruz. Oysa bizlere düşen kaldırımlarda yürüyerek trafiğin akışına yardımcı olmak değil midir?
Gerçi dükkân sahipleri sergilik eşyalarla kaldırımları işgal etmeleri de ayrı bir dert. Kaldırımlar birçok yerde işgaliye altında. Buna dur diyen de yok..
Ne yazık ki bu konuyla Belediye yeteri kadar ilgilenmiyor.
Aynı şekilde Bisiklet ve motosiklet kullananların yaya kaldırımlarından geçerek yayaları rahatsız etmeleri de ayrı bir anlayışsızlık örneği..
Tamam, belki ilimizde bisiklet yolları yeteri kadar yapılmamış olabilir ama bisikletler için yapılmış olan yollarda neredeyse hiç kullanılmıyor. Her şeye rağmen motor ve bisikletlerin kaldırımlardan giderek yürüyen yayaları rahatsız etme hakları bulunmuyor.
Buna da ne trafik ve nede Belediyeler karşı durup el atmıyor. Yeterli cezalar verilmiyor.
Bu durum tam bir keşmekeş. Yazık değil mi insanlarımıza?
Sürücülere gelince, bu konuda en büyük sorumluluk taşıt sürücülerine düşüyor. Oysa bu konuda yaya önceliği bulunuyor. Yayalar tüm yollarda korunmaya muhtaç velev yanlış yapsalar bile. Çünkü en riskli durumda olanlar onlar…
Sözümüz herkese…
Ama maalesef direksiyonu eline alan bazı kimseler yolların ve caddelerin sadece kendilerine ait olduğunu zannediyorlar. İstedikleri gibi hareket edebileceklerini sanıyorlar. Tüm hakların sadece kendilerine tahsis edildiğini düşünüyorlar. Diğer insanların sadece ve sadece kendi hızına ve keyfine göre hareket etmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Bu düşünce tarzı anlayışsızlığın ve hoşgörüsüzlüğün en açık hali. Örneğin; öndeki taşıtın hızının değiştiği veya park etmek için kenara yanaştığı zaman arkadaki sürücü hızım kesildi diye habire korna çalıyor. Çevre kirliliği oluşturduğunu hiç düşünmeden. Oysa hepimizin yapması gereken biraz anlayışlı olmak, hoşgörü göstermek. Aslında her şey ayağını frene hafif dokundurmak kadar basit.
Hepsi bu kadar…
Ne öfkeye, ne strese, ne de bağırıp çağırmaya küfür ve hakarette bulunmaya gerek var. Huzurlu olmanın bu kadar basit yolu varken kendimizi bu kadar sıkıntıya sokmaya ne gerek var?
Benim taşıt kullanırken en çok hoşlandığım şeylerden biri yayalara yol vermek. Geçiş hakkı benim olmasına rağmen ister yaya ister araçlı olsun bir başkasına yol verdiğimde bundan keyif alıyor, mutlu oluyorum. Yolda geçiş esnasında kızıp bağırmak yerine birkaç saniye sabredip yol vermek, göreceksiniz ne kadar büyük bir keyif ve mutluluk verecektir.
Hoşgörülü ve anlayışla geçecek birkaç saniye, belki de hayatta büyük pişmanlıklara neden olabilecek hareketlerden bizleri sakındıracaktır.
Toplum olarak her alanda hoşgörü ve anlayışa ihtiyacımız var.
Ne olur hepimiz ama hepimiz birbirimize karşı daha anlayışlı, daha çok hoşgörülü olalım. Biraz sabır ve anlayışla birçok sorunu çözebiliriz. Anlayışın, hoşgörünün ve sabrın getirdiği güler yüzlülük hepimiz için ne kadar büyük mutluluk kaynağı olduğunu işte o zaman anlayabiliriz.
Anlayışlı ve hoşgörülü günler dileğiyle Allaha emanet olunuz.