Türkiye ilk kez bir ay içerisinde iki seçim yaşadı ve ilk kez Cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kaldı.
Bu nedenle yorucu ve stresli bir seçim süreci yaşandı.
Hayal kırıklıklarının zaferlerin olduğu iki kısa aralıklarla seçimler oldu.
Samimiyetle söyleyebilirim ki sonuçların hiç biri benim açımdan sürpriz olmadı.
Ne ekersen onun biçersin misali sandıktan sonuçlar elde edildi.
Bu yüzden seçim sonucunda umduğunu bulamayanlar suçu başkasında aramamalı.
Siyaseti doğru analiz eder ve okursan, buna göre de doğru ilerlersen sonuç alırsın.
Gerçekleri bilmezsen, toplum sosyolojisi yerine sadece ideolojik bir yaklaşımla hareket edersen işte böyle yenilirsin türünde bir sonuçla karışlaştık bu seçimde.
Her iki seçimde de daha çok doğru strateji ve hedeflerle yola çıkan ve inanan çalışanlar kazandı, kendine çok güvenenler ve hata üzerine hata yapanlar ise kaybetti.
Ama asıl maraton, seçimden sonra başlayacak.
Başarı ve başarısızlığı faturaları çıkmaya başlayacak.
Siyasi partiler kendi iç muhasebelerini yapacaklar, istifalar görevden almalar başlayacak.
İktidar kanadındaki partilerde koltuk kapma yarışması başlayacak.
Halk, çok büyük beklenti içerisine girecek
Çünkü öyle büyük vaatler verildi ki bunları karşılamak her babayiğidin karı değildir.
En çok da ‘nasıl olsa bu parti iktidar olacak’ deyip seçim lokallerine adeta demir atanların beklentileri o kadar çok ve çeşitli ki ne yapsan da bunları memnun etmek imkansız.
Bu seçimden sonraki işleyiş ve süreç, diğerlerinden farklı işler mi doğrusu benim buna dair pek umudum yok.
Ama yine de çok soru geliyor aklıma;
Seçimden sonra seçilenler oy veren vermeyen herkesi kucaklayıp eşit hizmet verirler mi?
Göreve getirecekleri, yetkilendirecekleri ve işe alımlarda öncelikle liyakata bakacaklar mı?
Kendilerine oy vermeyenleri ziyaret edip biz nerede hata yaptık ki siz bize oy vermediniz diyecekler mi?
Yoksa, kendilerine oy vermeyenlere cephe açıp 5 yıl boyunca cezalandıracaklar mı?
Geçmişe sünger çekip yeni bir sayfa açacaklar mı?
Çok değil bir iki haftada bu soruların cevabını siyasiler yaklaşımları ve kararları ile bize vereceklerdir.
Bu yazıyı kaleme aldığımda henüz seçim sonucu açıklanmamıştı ama sonucu tahmin edebiliyorum.
Az çok nasıl bir tablo ile ileriki günlerde karşılaşacağımızı geçmiş seçimlerin ardından yaşananlardan da biliyorum.
Her seçimi fırsat bilenler ve sonrasında bireysel olarak çalışmasının karşılığını almaya çalışanlar sistemi tıkayacaklar.
İktidar milletvekillerini adeta ablukaya alarak halkın genel beklentilerini engellemeye çalışacaklar.
Oysa milletvekilleri tüm Batmanın değil bir kesimin vekilleri olmamalıdır.
Sadece iktidar milletvekilleri değil, muhalefet milletvekilleri için de bu geçerlidir.
Elbette insanı temelde oy veren vermeyen her Batmanlının bireysel ihtiyaç ve taleplerini de göz ardı etmemek gerekir.
Birinin hastası varsa, çaresiz durumdaysa, yoksul ise ve işe ihtiyacı varsa imkanlar ölçüsünde yardımcı olmak gerekir.
Kapıları kesinlikle halka kapatmamak lazım.
Mecliste çok yoğunluğumuz var, Ankara bizi çok yoruyor, ben şu komisyondayım bu merkezi görevdeyim, biz sadece Batmana değil tüm Türkiye halklarına hizmet edecek projeler üretiyoruz sözleri, halk nazarında ikna edici bir gerekçe değildir.
Batman Halkı, kendi milletvekilini sevinçli ve üzüntülü yanında görmek istiyor.
Seçimden seçime Batmana gelen milletvekili istemediğini, sandıktan çıkan oylar da gösterdi.
Önümüzde bir seçim daha var.
31 Mart’ta milletvekillerinin performansı bu seçimin sonucuna da etki edecektir.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinin sonucunu ayrı ayrı her partinin değerlendirmesi ve buna göre de kendine dersler çıkarması gerekir.
Her şeyden önce, halkın dertlerini beklentilerini iyi okumak gerekir.
Aksi durumda bu halk sandıkta hesabını sormasını bilir.
Bu nedenle siyasiler için asıl maraton aslında yeni başladı diyebiliriz.