İnsan yaşamı ve ilişkileri arasında önemli bir yer kaplar aşk ve cinsellik. Ama buna rağmen toplumsal yapımız gereği, cinsellik tabu olarak görülüyor ve cinsel konular açık olarak konuşulmuyor. Aşk ise kadın için özelikle günah ve ayıp olarak görülüyor. Cinsel tabuların oluşması, kültürel ve dini bakış açılarından kaynaklı toplumsal baskıya neden olmaktadır. Aşk nasıl bir sevgi ilişkisi ise aslında cinsellik de bir ihtiyaç ve sevgi ilişkisinde mutluluk sağlayan bir meyvesidir. Toplumdaki yanlış ve eksik bilgiler yüzünden çoğunluk, cinsel yaşam açısından doyuma ulaşmayıp hep açlık hissetmektedir. Bu da yanlış yönelmelere ve hatalara yol açtığı gibi saplantı düzeyinde psikolojik sorunlara da neden olmaktadır. Ayıp ve tabular bireylerin tek taraflı, yarım yamalak bir aşk ve cinsel ilişki yaşadığından, bu tür durumlar bazı kişilerde cinselliği bağımlı hale getirebilmektedir. Örneğin genç ve orta yaşta aşk ve bazı arzuların yaşanmamış olması, 60-70 yaşına varınca kadınla erkek arasındaki her yakınlaşma ve arkadaşlığın yanlış yorumlanabilmesine yol açabiliyor. En masum arkadaşlıklar bile yanlış yorumlara sebep olabiliyor. Cinselliğin bastırıldığı toplumlarda kadının her samimi davranışı, erkek tarafından neredeyse cinsel bir yakınlaşma olarak algılanır. Bu da derin bir cinsiyet ayrımcılığına neden olur. Aşk ve cinsellikte kadının hissiyat ve duyguları dikkate alınmamakta, önemsenmemekte ve hatta ayıp olarak görülmektedir. Kadını insan yerine koymayan, duygularını tatmin etmek için cinsel obje olarak gören sakat anlayış, sadece erkeklik içgüdülerine göre hareket eder. Kadın kimisi için cinsel açlığı giderecek bir yaratıktır. Sözde gelişmiş toplumlarda da kadın halen eğlence yerlerinde dansöz, konsomatris olarak kullanılmaktadır. Bu anlayışın temelinde yanlış öğretiler ve eğitim yatmaktadır. Toplumda baskın kültüre göre cinsellik şekillenmektedir Namus kavramı ve kurallar, ahlak değerlerin çerçevesi de erkeğin lehine olacak şekilde çizilmektedir. Günümüzde kadın intiharları, cinayetleri, boşanmalarının temelinde de genelde erkeğin lehine olan toplumsal kurallardan kaynaklanmaktadır. Kadınlar cinsellik ve aşk ile ilgili yasaklar, edep, ahlak ve günahlar arasına sıkıştırılmışken egemen erkek milleti için durum farklı işliyor. Kadın erkek ayırımcılığı da asıl buradan başlıyor. Ayrımcılık beraberinde kadına karşı şiddet ve haksızlığı da doğuruyor. Kadın-erkek ayrımcılığının doğurduğu şiddetin kökeni anladınız mı? Kadın ve erkek arasında hiyararşi ve egemenlik, sahiplenmedeki tek taraflılık ve hukuksuzluğun bir yerde kökeni de aşk ve sevginin cinsiyete göre meşru ve meşru olmamasından kaynaklanmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayırımı sadece aşk ve cinsellikte değil her bir hak ve hukukta tek taraflı bir şekilde toplumda yer edinmiş. Erkeğin sürekli güçlü ve en çok hak sahibi olması kadını daha çok ezilmesine ve şiddet mekanizmasını da güçlendirmektedir. Kadın erkek arasındaki cinsellik ve aşk hukukunun özgürce konuşulamaması, tabu ve yasaklar nedeni ile doğasında gelişmemesi aslında her iki tarafı da mağdur ediyor. Her ne kadar bu meselede en çok mağdur olan kadın ise de erkekler de aşk ve cinsellikle ilgili ahlaki, hukuki, geleneksel ve toplumsal ayrımlardan nasipleniyorlar. Erkeklerin yaş bakılmaksızın ölene kadar yaşadıkları cinsellik ile ilgili doyumsuzluk ve mutsuzluk, aile yapısını ve kadın erkek ilişkilerini ciddi bakımdan etkilemektedir. Cinsellik tabu oldukça en basiti eşler bile kendi aralarında bu konuyu konuşamıyorlar bu durum da cinsel hayatı ciddi manada olumsuz etkiliyor ve mutsuzluğa neden oluyor. Öncelikle kadın hakları ve toplumsal cinsiyet adaleti için aşk günah , Cinsellik konusunda mevzuların rahat bir biçimde konuşabilmesi için tabu olarak görülmemelidir.