Asimile, değişim, dini değerlere fazla önem vermeme, lakaidlik, siyasi düşünce, kültür, emperyalizm, eğitim ve daha nice sebepler ne derseniz deyin, azar azar değiştiğimizdir.
Tesettüre riayet etmeyen erkek ve kadınlar, namaz, oruç, zekât konusunda ki vurdumduymazlık, insan haklarına verilmeyen önem, Allah korkusu/sevgisinin hayatımıza etkisinin azlığı başlıca sıkıntılardır.
Gıybet dedikodu ve iftiranın bolluğu, içki, kumar, faiz, zinanın yaygın ve olağan hale gelmesi, hatta değer bulması, vahametin büyüklüğü daha bir anlaşılmaktadır.
Rol model olarak sunulan sanatçıların yaşamları, çarpık ilişkileri, magazin programları, Tv.ler deki dizi ve filmlerin aile ilişkileri ile ilgili rezaletleri ve bunları milyonlarca kişi tarafında izlenmesi ve takdir edilmesi.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“Haya imanın bir parçası, hayası olmayan imanı olmaz”, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”, “Yalan yeminle bir Müslümanın hakkını alan kimse Allah cenneti haram eder ve cehennemi farz kılar.”, “Beni kul hakkı ile…” diyen bir Peygamberin ümmetti olan biz Müslümanlar ve şu anki durumumuz.
Deniliyor ki Fransızlar, diri diri pişirilen kurbağayı yemeyi severlermiş. Bunun için yakaladıkları canlı kurbağaları soğuk su dolu büyük kazana koyarlarmış, kurbağaların hoşuna giden bu suda ateş, azar azar artırılır, sıcaklık yavaş olduğu için vücut alışır alıştıkça tepki vermez ve neticede işin farkına varınca da pişirilir ve yemeye hazır gelirmiş.
Galiba bizler de batı medeniyeti ve kültürü derken, azar azar, farkına varılmadan, zamana yayılarak biz olmaktan çıkıp bize düşman bir hal almışız. Bunu hayatımızın her alanında göre bilir bir tanesini sizinle paylaşayım.
Cami dinimizde çok önemli Yüce Allah Tevbe Suresi 18 Ayet: “Allah’ın mescidini, ancak Allah’a ve ahret gününe inanan, namazı dost doğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (diy. Meal)
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem de Mekke den Medine ye hicret ettiği zaman kısa bir süreliğine kaldığı (12 gün) Kuba’da mescit inşası, geldiği Medine de ilk işi olarak Nebi camisini yapması ve inşaatında çalışmışı.
Medine de, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Bilalı Habeş, Mescidduğemame ve daha nice camı ve mescitlerin yapılması sahabenin camilere önem vermesi.
Osmanlı dönemi her valinin bir cami inşa etmesi Müslüman’ların camiye ne kadar değer verdiğini göstermektedir.
***
Geçenlerde Diyarbakır havalimanı son çıkış bekleme yerinde bir Cami olması gereği için bir fota paylaştım. Bir tep ki bir tepki inanılmaz, fitne çıkarmaktan, hilafete muhalefet etmekten… ağza ve akla gelinmeyecek eleştirilere şaşırdım kaldım.
Oysa Cami, göz önünde, ulaşımı kolay ve namazı hatırlatır bir biçimde olmalıdır. Hani bir mal ve hizmetin hak ettiği değeri bulması ve talebin oluşması için yer seçimi, müşteriye hitap, ulaşım kolaylığı ve iyi reklâm nasıl şartsa cami öyle olmalıdır.
Günün şartları, teknolojik gelişme, gürültü kirliliği ve daha nice sebeplerden dolayı; dinin direği olan namazın hatırlanması içim caminin/mescidin bulunduğu yeri ve okunan ezan çok önemlidir.
Caminin İhtişamı, içindeki çini ve yazılar, gereksiz abartı uygun olmadığı gibi, sade, ibadet ve sosyal ihtiyaçlara cevap verecek biçimde olması doğru olanıdır.
Yapılan kocaman AVM, Hastane, Hava Limanları, iş merkezleri, Hükümet konakları, işlek caddeler… Cami konusunda geçmişe göre iyileştirmeler yapılmış olsa da istenilen seviyede olmadığıdır.
Bu tür yerlerde; Cami veya mescit ya yok veya kuytu ve yabancının sormadan bulması zor bir yerde olduğudur.
Hele hastane, Doktor, hasta ve personeli düşündüğünde, devlet daireleri, okullar ve mesai durumuna bakıldığında yüz binlerce Müslüman’ın rahat namaz kılacak yer ve imkânın olmadığıdır.
Daha iyisini talep etmek, talep edene destek vermek gerekirken karşı olmak, talep edeni eleştirmek, nankörlükle suçlamak, şimdi zamanı mı demek… Galiba azar azar değişmişiz, Kurbağanın farkına varmadığı gibi bizimde farkına varamadığımızdır.