Dün, Başbakan yardımcısı sayın Numan Kurtulmuş, çözüm süreciyle ilgili görüş alışverişinde bulunmak için TPAO Kristal Parkta sivil toplum kuruluşları ve basın mensuplarıyla bir araya geldi.
Sayın Kurtulmuş, hem siyasi hem de akademik kimliğiyle, dünya ve bölge barışı hakkında çok önemli mesajlar verdi!
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden dolayı, “dünya sistemi problem çözme yeteneğini kaybetmiştir” diyen Başbakan Yardımcısı “herkesin orada bir dayısı var.
Son yıllarda savaşlarda ölen insanların sayısı 2. Dünya savaşında ölenlerden fazla. Ama siz Suriye’de kanı durduralım diyorsunuz, hemen Güvenlik Konseyindeki Rusya karşı çıkıyor.
İsrail seri cinayetler işliyor, müdahale diyorsunuz, onunda dayısı (ABD) karşı çıkıyor.
Böyle bir sistem olmaz!
Biz yeni bir sistem kurmanın peşindeyiz,
Yaradılışta eş, dinde kardeş anlayışıyla, devletin zihniyetini değiştiriyoruz. Kendi iç barışımızı sağlayarak, bunu tüm bölgeye yaymak istiyoruz.
Biz Ceberrüt devletten, Kerim devlet anlayışına geçiyoruz. Çekilen acıları biliyoruz, yapılan baskılar, hukuksuzluklar, faili meçhuller, Fırat’ın doğusunda olanların tümünü biliyoruz. Bunun içinde “insanı yaşat ki devlet yaşasın” diyoruz. Öncelik insan onurunda. İnsan onuru olursa, devletin onuru da olur.
Barut kokusu altında demokrasi olmaz, barış masasına oturuyorsak, silahları bir tarafa bırakmalıyız.
Şanlıurfa’nın, Kobanê’den hiçbir farkı yok. Sınırları çizenler, hiçbir hassasiyeti göz önüne almadan cetvelle dörde böldüler buraları. Biz bunların hiçbirini birbirinden ayırmıyoruz. Buralar Sellahattin’i Eyyübi ve Kılıçaslan’ın torunlarının beraber yaşadığı topraklar.
Bunları ayırmak mümkün değildir. Kobanê’de yaklaşan tehdidi önceden görüp tedbir aldık. Sınıra doğru kaçan insanlara kapımız açtık. 18 saat içerisinde 70 bin insan burnu kanamadan geçti (bir kişi hariç, mayına bastı). Bunu hiçbir devlet yapmaz!
Biz barış süreci için her türlü riski alıyor ve hiçbir şeyin insan hayatından değerli olmadığını söylüyoruz. Ama provokasyonların olacağını da ilk günden beri bekliyorduk” dedi.
Kendisine “7–8 Ekim’de gelişen olaylar, halkta bir travma oluşturdu. İnsanların kafasında acaba “barış için savaşa göz mü yumuluyor” algısı oluştu. Devlet bu olaylar öncesi, bölgede yaşanan hareketliliği görmedi mi, gördüyse tedbir almadı mı, bir zafiyet mi var, yoksa başka şeyler mi var?” sorusunu yöneltiyoruz.
Sorumuza özetle “biz olayların bu kadar büyüyeceğini tahmin etmiyorduk. Bunu HDP’liler de tahmin etmiyordu, Hüda Par’lılar da, diğerleri de. Bunun böyle olmasını hiç kimse istemezdi zaten. Bu kesinlikle bu topraklarda yaşayanların işi değil. Bu başka bir şey” cevabını veriyor Kurtulmuş.
Sayın Kurtulmuş doğruları açık gönüllülükle ifade ediyordu. Böyle bir süreçte bölgeye gelip sivil toplumla bir araya gelmesi de oldukça önemliydi.
Umarız barış sürecine yönelik provokasyonları, bu bölgedeki tüm unsurlarla beraber omuz omuza bertaraf ederiz.
Öncelikle de omuz omuza gelmenin bu bölgede yaşamanın ilk şartı olduğunu kendimize belletelim. Eğer omuz omuza değil de karşı karşıya olursak, otuz yılın faturasını iki ile çarpıp, önümüze koyarlar. Biz de eskiden olduğu gibi buralar da yaşamaz, sadece yaşamamızı sürdürürüz (belki)…
Daha aydınlık yarınlar dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…