Öyle bir geçiyor ki zaman…
Farkına varamadan ömrümüzün sonbaharında buluyoruz kendimizi.
Hayata henüz başlarken, dilimiz henüz dönmezken, bütün dünyamız küçük bir haneden ibaretken etrafımızda olan aile büyüklerimizin yokluğunu bu hayat sonbaharında dönüp geriye baktığımızda ne acıdır ki daha çok hissediyoruz.
Ailemiz, her şeyimiz…
Hissediyoruz, belki de ayrılığın soğukluğu üşütüyor kalbimizi!
Aynı sokakta beraber oyun oynadıklarımız, beraber koşuşturduğumuz arkadaşlarımız, ilk öğretmenlerimiz, ilkokul sınıf arkadaşlarımız… İlkler daha çok kazınıyor hafızaya! Hatırlarsınız, zihninizde gerçekleşen bir anlık zaman yolculuğunda!
Çocuklar nasıl heyecanlıysa çocukluk anıları hatırlandığında da o heyecan yaşanır kalbin en derinlerinde! Bugünkü gibi telefonların, kameraların olmadığı, anıların sadece zihin albümünde yer aldığı o günler...
Çoğu anı kayboldu, getiremedik bu günlere…
Yıllar, zorlu bir hayat mücadelesi unutturuyor maalesef çoğu şeyi! Ama şu var ki bugüne taşıdığımız hatıralarımız gerçekten yeniden bir heyecan uyandırır bizde. Bizi adeta çocukluk günlerimize geri döndürür.
Çocuk yanımız hep bizimle aslında!
Çocuk kalbi hızlı atar. Heyecanlanır çocuklar.
Çünkü dünyayı yeni keşfediyorlar, hep yeni şeyler görüyorlar. Dikkat kesiliyorlar. Odaklanıyorlar, gözleri dalıyor. Bu odaklanma yine bir heyecan için!
En büyük kaşifler çocuklardır!
Çocukluğumuzda heyecanlarımız bitmezdi. Bir şeker bile bizi heyecanlandırabilirdi.
Özellikle bayramlar! Bayramlar bambaşka bir anlam taşırdı.
Hele de aile büyüklerimizin yüzlerindeki neşe ve mutluluk izleri yok mu, işte o bizleri uçsuz bucaksız bir mutluluk deryasında hissettirirdi. Ne günlerdi! Herkesin madden ve manen birbirine çok yakın olduğu, herkesin birbirini o kadar çok anladığı günler! Biz çocuktuk anlamazdık belki ama bayramın hazzını iliklerimize kadar hissederdik. Çünkü o gün hem çok daha fazla değerliydik hem de diğer günlerin rutinin dışına çıkardık. İnanılmaz bir mutluluk ve heyecan!
Yeni elbiseler, bayrama özel yemekler ve tatlılar, harçlıklar, büyüklerimizin bize olan ilgisi ve sevgisi, özellikle de şekerler… O günlerin bayramlarında çocuklar gibi büyükler de şendi. Düşünüyorum da o dönemler insanlar birbirleri için ne kadar da değerliydi. Ne çok değer verilirdi insana. Makam mevki, mal varlığı kıstas değildi! Sadece insan, sadece bir birey olduğu için baş tacı edilirdi insanlar! Evet, çocuktuk belki çoğu şeyi anlamazdık ama bugün şöyle bir o günlere dönüp bakınca çok şey anlayabiliyoruz!
Ve bugünün bayramları…
Bayramın gurmesi yine çocuklardır. Bayramı bayram yapan yine çocuklardır.
Eskisi gibi yetişkinler artık bayramın o sosyal ahengini, o keyifli muhabbetini yaşamıyorlar, yaşatamıyorlar. Zamanla insanoğlu öyle bir noktaya geldi ki her şey kolaylaşırken, telefonlar bilgisayarlar teknolojinin bin bir envaı çeşidi elimizin altındayken birbirimize ulaşamıyoruz. Eskisi gibi değil çevremiz. Artık çok daha kalabalık bir çevreye sahip olmamıza rağmen bu kalabalık çevre birbirine o kadar yabancı ki! Anlayamıyoruz birbirimizi. Yıllardır beraber olduklarımız ile ruhen bütünleşememişiz! Nasıl özlemeyelim maziyi, nasıl heyecanlanmayalım o günleri hatırladıkça?
Bayramın en güzel yanlarından biri nedir bilir misiniz?
Bayramlar yenilikçidir.
Bayram bana göre gelenek olduğu kadar aynı zamanda bir yeniliktir.
Biz bunu algılamadığımız için, coşkusuna heyecanına kapılmadığımız için bayram hem zaman hem de maddi anlamda bir külfet gibi gelebiliyor bazılarımıza!
Tekrar eski bayramları hatırlayalım! Sevinçle uyanırdık değil mi?
Bayram namazı sonrası eve dönen büyüklerimizi sokakta karşılar ellerini öperdik. Biraz daha büyünce biz de bayram namazına giderdik. Namaz sonrası önce evde bir ziyafet sonra eşe dosta ziyaret faslı başlardı. Akrabaları ziyaret etmek, eş dostla bayramlaşmak, kapı kapı dolaşıp şeker toplamak… O gün, yüzlerde mutluluk gönüllerde huzur vardı. Bütün kapılar ardına kadar açıktı! Mis gibi kokan evler, lezzetli tatlılar, şeker lokum ve tütün kolonyası ikramları, akrabaların kucaklaşmaları… O anları anlatmakla bitiremeyiz.
Şimdi yine bir bayram…
Yaşımız kemale ermiş!
Ama hatıramızdaki, çocukluğumuzdaki biz yine biziz.
Dedim ya çocuk yanımız hep bizimle diye! Bayramlara bu çocuk yanımızı katmalıyız! Heyecan katmalı, çocukluğumuzu bayramda yine yaşamalıyız.
Çocuklar gibi komşularımızı, akrabalarımızı hatta hiç tanımadıklarımızı dahi ziyaret edebiliriz. Bir şeker bizi heyecanlandırmaz artık ama bir bayram yine heyecan verir bize! Kendimiz bayramın mutluluğunu, coşkusunu yine çocukluğumuzdaki gibi yaşamaya çalışırken o mutluluğu çevremize de yaymalıyız ve yine kendimizi yenilemeyi bilmeliyiz. Bayram huzur için aralanmış bir perdedir. Bizim kültürümüz bu!
Ömür geçerken yaşanılan anın tadına varılmayacaksa, bizi insan yapan duygularımızın debisinde bir değişim yaşatmayacaksa hayatın anlamı ne olabilir ki?
Hayatı hayat gibi, bayramı bayram gibi yaşamanızı tavsiye ederim!