Sevgili okurlarım;
Nerde eski bayramlar diyerek kilişeleşmiş bir yazı yazmak istemiyorum.
Çünkü gerçekten eski bayramların kalmadığını kendimden biliyorum.
Eskiden bayram öncesi günlerce ailecek bayrama hazırlanır, arife günü yeni elbiselerimizi yatağın bir kenarına bırakır, bayram sabahına kadar uyumazdık.
Şimdi öyle mi dersiniz, maalesef öyle değil.
Bu bayramda ne yeni elbiseler alındı nede bayram şekeri toplandı.
Peki, ne yaptın bayramda duyar gibi oluyorum.
Evet, ben bu bayramda bilgisayarın başından ayrılmadan hikayeler okudum ve sosyal medyaya takıldım.
Şimdi size internetten beğendiğim iki güzel hikayeyi aktaracağım. Umarım beğenirsiniz.
***
KARA TREN GECİKİR BELKİ GELMEZ...
Adına şarkılar yazılan türkülerimizden biriside Kara Tren türküsüdür.
Hikayesi Osmanlı döneminde geçmektedir. 1915 yılında 1. Dünya savaşına katılan Osmanlı verdiği kayıplar yürekleri yakmıştır. Asker ihtiyacının en çok olduğu dönemdi. Sağ salim geri dönmeleri için uğurlanmaktaydı. Kimi babasını, kardeşini, evladını askere yolcu ederdi.
Tek haberleşme araçları trenler olmaktaydı. O dönemin insanları tren istasyonlarında askere uğurladıklarından mektup iyi haber beklerdi. Bazen yetkili bir subayın getirdiği kara haber yürekleri parçalardı. Bekleyişler sürerdi anneler babalar treni gözetlerdi ufuklarda. Kara tren her gelişinde bir kere daha ölüyorlardı. Acaba kendilerine kötü haber mi gelecek diye beklerlerdi...
Korkunç bekleyişin üzerine ağıtlar yakılarak söylenen türküler acı dolu hale gelmiştir.
Gözüm yolda gönlüm darda
Ya kendin gel ya da haber yolla
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene halini unutup
Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez
Yara bende derman sende
Ya kendin gel ya da bana gel de
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene halini unutup
Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanın savurur halimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez
Yaşanan çaresizliği, sefaleti, yokluğu, acı günleri anlatır. Analar, babalar, eşler canından çok sevdiklerini cephelere savaşmak için göndermiştir.
Cepheye gidenlerden gelen kötü haberler yürekleri dağlamıştır. Özlem, hasret, korku, merak gibi duyguları sürekli yaşamışlardır. Yanlarında olanlar artık olmamıştır.
Kara tren ağıtlarla yakılan en acı türkülerimizdendir.
***
KOZUMUZU PAYLAŞALIM MI .....?
KOZ’un aslında ceviz demek olduğunu biliyor muydunuz?
Eskiden Kastamonu’nun iki köyü arasında ortak olarak kullanılan bir cevizlik vardı.
Ceviz toplama mevsimi gelince bir gün belirlenir ve iki köy halkı cevizlikte buluşur cevizleri paylaşırlardı.
Ancak her seferinde haksızlık olduğu ileri sürülerek kavga çıkardı. Hatta olay öyle bir seviyeye geldi ki, köylerde kavgaya müsait eli sopa tutan delikanlılar koz paylaşma gününden önce günlerce hazırlık yaparlardı.
Bir ana oğlunun büyüdüğünü anlatmak için ”Benim oğlan kozunu paylaşacak çağa geldi” derdi…