Nizar’ın öfkesi… Fairuz’un ahengi… Lübnan’ın başkenti… Beirut’a … Ey şehir hangi sabahsız gecenin hüznü sardı ki kan revan içinde kaldırımların, yüreğim gibi. Söndü ışıklar. Eve dönmeli çocuklar. Mavi kırmızı sirenler hangi ateşe koşar? Kudüs’ün zeytin ağaçlarından, Ramallah’ın incirlerinden bahset bana. Anneannemin damından yaz geceleri gökyüzünde ki yıldızlara bakarak kurduğum hayallerimden... Yaşamın, neşenin aktığı Hamra caddesinden… İlk gençlik aşklarından, terli avuç içli sevgililerin ilk buluşma yeri olan Martyr’s anıtından bahset. Ortodoks komşumuzun her Paskalya’da ikram ettiği renkli yumurtalardan… Hürriyetimi kuşandığım yıllarımdan… Beldemin üzerinden beyaz güvercinler uçurttuğum; hürriyetin, aşkın, ekmeğin kutsallığına yenilenerek iman ettiğim zamanlarımdan bahset. Gözyaşları seni teğet geçmeli. Her genç kız annesinin kaderinden, her belde vatanının kaderinden pay alır. Sen ise sadece tomurcuk güllerin kaderinden pay almalısın. Seni siyonizmin kanlı ellerinin ulaşamayacağı kadar yükseğe koymak istiyorum. Gözyaşlarının unuttuğu beldem ol. Ortadoğu’nun yaslı günlerinin yaşlı gecelerinin armağanısın sen. Evin en küçüğü tüm hüznü dağıtan şen şakrak çocuğusun. Libya, Mısır, Kudüs, Irak, Suriye… Tüm acıların göbeğinde… Henüz yıkılmamışsokaklarında koşturmak için can attığım son beldemsin… Şam Emevicamiisinde kılamadığım iki rekatın Büyük Ömer Camiisinde kılmayı hayal ettiğim ukdemsin… Habibisin…