Milletçe bir Anayasa bekliyoruz. Ayırt etmeksizin tüm milleti kucaklayan, insan haklarına saygılı, ırkçı olmaktan uzak bir Anayasa.
Anayasalar kutsal değiller. Değişmez değiller.
Millete hizmet amaçlı yönetimleri insanca ve insanı merkezin çemberine koyan nitelikte olmalı.
“Önce İnsan” ilkesine sadık ve insana hak ettiği değeri veren ilke ve maddelerden oluşmalı ki o Anayasaya güven duyulsun. Millet saygı duysun azami derecede uysun.
Belli makam ve mevkilerdeki şahıslara yönelik, onları koruyan her dediklerine ayetmiş gibi uyulması zorunlu olan militarist nitelikte olursa kısa ömürlü olur. Ortam gerilir atmosfer ahengini kaybeder sil baştan olmak zorunda kalır.
Beklenen anayasa evrensel değerlere uygun olmalı.
Dünya ile kolay entegre olabilecek hükümler ve maddelerden oluşursa prestij ve saygınlık kazanır. Uzun ömürlü olur.
Anayasalar belli bir zümrenin yetkisinde ve onları koruyan kollayan o belli zümreye sınırsız hak ve yetki veren içeriklerle donatılırsa Adalet kavramı, hukuk olgusu özelliklerini yitirir. Adalet ve hukukun bağımsız yargının olmadığı olmayacağı bir ülkede huzurdan, kardeşlikten, barıştan söz etmek mümkün olur mu? Olabilir mi? Şimdiye değin olabildi mi?
Çarpıcı ve basit bir örnekle açıklamak gerekirse acıkmışsınız bir restorana gidip oturuyorsunuz daha siz sesinizi çıkartmadan, elinize menüyü almadan ki ortada menü bile yok.
Garson emri vaki olarak masaya yemeniz için bayat ekmek ve yarım kap bayat bir çorba getiriyor yemeniz için.
Yeseniz de yemeseniz de bir sürü para alacak başınızda bekliyor.
Bu örnekle eş değer anayasalar yapıldı ve onlarca yıl uygulandı bu ülkede hatta verdiğim örnekten çok, çok daha kaba, emri vaki militarist, faşist ve halktan, hukuktan uygarlıktan hayli uzak nitelikler, maddeler içeren insanı asıp kesen ipe götüren anayasalar yapılmadı mı? Bu halka zulüm nitelikte onlarca yıl uygulatılmadı mı?
Kim bu gerçeğe itiraz edebilir ki?
Peki? Ne oldu sonra? Neler olmadı ki?
Bunları milletçe yaşadık, üzüldük, cezalandırıldık çok derin ve vahim acılar çektik sebep bu sert yaptırımlarla dolu olan adeta kişiye ve makama özel özene bezene hazırlanan anayasa ve uygulamaları değil miydi?
İşte onun için diyorum ki ileri demokrasiyle dolu, dolu maddeler içeren bireye kadar indirgenebilen çoğulcu, kucaklayıcı insan hak ve hukukunu kutsal bilen koruyup kollayan geniş kapsamlı ve uzun ömürlü olabilecek nitelikler taşıyan bir anayasa olursa, olabilirse mutlu toplum, uygar toplum yasalarına ve yasa adamlarına saygılı bir toplum elde edilir. Kaos ve terör olmaz hem olmasına da gerek kalmaz.
İçinde sınıf ayırımı olan “Soylu Sınıfı” “Köylü Sınıfı” sınıflar arası makasları olan bir anayasa kimlere hizmet eder? Nasıl hizmet eder? Ve uygulamada ülke nasıl zararlar görebileceğini bu ülke bu millet geçmişte hazin bir şekilde ayırımcı, kayırımcı anayasalar gördü çok ağır bedeller ödendi. İşte bu yüzden değil mi? Bu bedeller yüzünden değil mi?
Yeni bir Anayasaya ihtiyaç duyulma olgusu.
Mevcut anayasa ve öncekiler yeterli olsaydılar şimdi yeni bir anayasaya ihtiyaç olur muydu?
Dil, Din, Irk ayırımı yapmaksızın beşeri bir Anayasa hazırlanacaksa bari beşere layık olmalı. Herkese eşit mesafede olmalı.
Önemli çok önemli bir hatırlatma ve kıyaslama beşer olan insanoğlunun hazırladıkları yasa ve yaptırımlar ne kadar adil olabiliyor? Öncelikle adil olabiliyor mu?
Belli ki zaman aşımına uğruyor. Raf ömrü tükenince hep yenisi, hep yenisine ihtiyaç duyuluyor an oluyor ihtiyaçlara cevap veremiyor mutlak reform ve değişikliğe ihtiyaç duyuyor. Peki, İlahi yasa, Allah’ın Adaleti, Emir ve Yasakları Rahmet ve Nimet dolu emir ve buyrukları Dünyanın kuruluşundan kıyamete kadar zaaf götürdü mü? Zaman aşımına uğradı mı? İlahi yasalarda eksiklik görüldü mü hâşâ estağfurullah.
Hayatım boyunca hep düşünüp ve şaşırmışımdır.
Bizleri Yaratanın emir ve buyrukları yasaları varken bizlerin o İlahi yasalara sırt çevirip kendi eserimiz olan yasalar çıkartmamız büyük bir tezat, günah ve çelişki değil mi?
Yaradan yasa koymuş. Bizler yaratılanız yaratanımızın yasalarını kabul etmeyip benimseyip yaratılan olarak yasa yapıyoruz.
Yaptığımız yasaların pençesinde kıvranıp duruyoruz.
Öz itibariyle Allah’ın yasaları mı?
Ölümlü, fani olan kulların yasaları mı?
Seçme hürriyetimiz var bunun yanı sıra ilahi yasaları pas geçmenin uygulamamanın bedelleri de var. Yani Allaha itaat mi? Allaha kul olmak mı? Kula itaat, biat ve kul olmak mı?
İsteyen istediğini seçer ama ölüm var, hesap günü var yargı günü var bunu da unutmamak gerek diye düşünüyorum.
Bana kâinatı verselerdi Allah’ın yasaları varken ben yasa Ana yasa, Baba yasa filan hazırlamazdım.
Kalın sağlık ve sevgiyle siz saygın Batmanlılar ve değerli Sonsöz okurlarımız.