Ya kendini dindar kabul edenler, tarikatlar, cemaatler, İslami STK’lar sizlere de sormak istiyorum, ülkemizde neler oluyor?
Yanlış anlaşılmasın, yapılan yollar, hastaneler, tüneller, köprüler, kısaca maddi başarılar (buda tartışılabilir) dan söz etmiyorum. Allah korkusu/sevgisinin gönüllerde azalması neticesi kayıp olan İnsani değerler, hak ve hukukunun giderek azaldığı konusudur.
Faili meçhul cinayetler, gördüğü veya bildiği cinayetleri örtenler, hırsızlık, faiz, zina, içki ve daha nice Allah’ın büyük saydığı günahların artarak devam etmesi…
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhacir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud)
Olanlardan özür dileyerek, elinden ve dilinden zarar görmeyeceğimiz Müslüman hanı nerede?
“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmediği müddetçe gerçek anlamda iman etmiş olamaz.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesei)
Kendisi için istediğini başkasına istemeyi bir tarafa bırakalım, başkasına zarar vermezse bu bile lütuf olduğu acıklı bir durum.
İslam’ın, siyasilerin çıkarına alet edildiği, kendisinden olmayanı, kafir, fasık, dinsiz, mürtet ve benzeri suçlamaların normal hale geldiği bir dönemde yaşıyoruz.
Tevbe suresi 71 ayet: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dost doğru kılar, zekatı verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Birbirine iyiliği emretmede, iyilikte yardımlaşmakta, sıkıntıda destek olmaktan ziyade, köstek olma, kuyu kazma, iftira atma, dışlama hatta bunu din adına yapma gibi bir gaflet içine girdiğimizdir.
“Müslümanların kardeş olduğu”, “birbirine zulüm etmeyeceği”, “Komşusu aç iken tok yatanın Müslüman olmayacağı”, “Bir birinin tamamlayan bir binanın tuğlaları”, “Bir vücudun azaları gibi” olması gereken Müslümanlar gerçekten ne duruma geldiğidir.
Haberlere baktığımızda cinayetlerin sıradan olduğu, katliamların dikkat çektiği, öldürülen insan sayısını sayar bir durumdayız.
Eskişehir Osman Gazı Üniversitesinde, istediği kızı vermediği, arazı ve daha nice sebeplerle işlenen tüyler ürpertici katliamlar.
Gayri meşru ilişkiler sonucu dünyaya gelen çocuklarını öldürenler, çöpe atanlar, cami köşesine bırakan anne-babalar…
Kapkaççılar, giderek artan uyuşturucu kullanımı, hırsızlık, kadına, okulda, çocuklara, yaşlılara uygulanan şiddet.
Yapılan bunca hapishane, bırakılan bunca şartlı tahliyeler ve daha nice tedbirlere rağmen artan suçlular.
Üç bin, beş bin denilip bu güne karar 40 binden fazla öldürülmesine rağmen bitmeyen terörist ve terör.
İç açıcı olmayan durumlar.
Bu olumsuz gidişata karşı en gür sesin İslami STK larda olması gerekirken, büyük çoğunluğunun seslerinin çıkmaması, sukut etmeleri hatta siyasi parti ve liderine gösterdikleri muhabbet ve sevgiden dolayı önemsiz görmeleri işin vahameti bakımından düşündürücüdür.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim ki bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle gücü yetmiyorsa, diliyle değiştirsin. Diliyle gücü yetmiyorsa kalbiyle buğuz(nefret) etsin, bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim, tirmizi, Nesei)