“10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olmasa belki de hiç bakmayacağım 212 nolu yasaya. Bu gün; ehemmiyetini nerden, hangi tarihten alıyor? Bakayım dedim.
1961 Anayasası’nda, gazeteciler lehine yer alan hükümlerden sonra "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak, kabul edilen fakat 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra, bu hakların bir kısmının geri alınması üzerine "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü" olarak, değiştirilen güne ilişkin hiçbir şey bilmiyordum. Bu cehalet gazeteciliğime ya da haberci kimliğime halel getirir mi, artık onu da sizin takdirinize bırakıyorum.
Fakat bunu değerlendirirken, lütfen her güne bir bayram deliliğinde bir ülkede yaşadığımızı, göz ardı etmeden değerlendirin ki; mesela Denizcilik ve Kabotaj Bayramı diye bir bayramı olan bir ülkeyiz. Kabotaj nedir ki, bayramı olsun değil mi ama?
Neyse bilinmez denizlere açılıp kabotaja boğulmadan, belirli gün ve haftalardan herhangi biri olan “Çalışan Gazeteciler Günü” ve ehemmiyetine, demir atalım bakalım ne varmış bu günde, nerden besleniyormuş? Bir defa günün isminden başlarsak; gazeteciliğin iki türlü olduğu sonucuna varırız: Çalışan ve çalışmayan gazeteciler. Bizimki çalışan gazeteciler günü. Çalışmayan gazeteciler, kim olabilir ki? Acaba bu adlandırma da parallelerin işimi? Acaba cezaevinde çalışmayan ya da çalışamayan gazetecilere sübliminal göndermeler mi var?
Bu ne paralelmiş arkadaş? Bir kesişemediler gitti. Ama vakti zamanında kesişen odakların, matematiksel ya da fiziksel olarak paralel diye tanımlanması, bilimsel olarak kabul edilemez. Değil mi ama? Ergenekon’da kesişen iki doğrudan birinin, diğerini kendine paralel olarak tanımlaması saçmadır.
Neyse, yine aldım başımı başka mecralara saldım gidiyorum. Dönelim biz, çalışan gazetecilerin gününe. Nerden geliyor, nereye gidiyor bakalım.
Aslında “Çalışan Gazeteciler Günü”nün ilginç bir öyküsü var. 1961’in 10 Ocak Günü resmi gazetede yayınlanan ve şimdi “212 sayılı yasa” olarak adlandırılan kanun, basın çalışanlarının bazı haklarını yasal güvenceye kavuşturmuştu.
O zamanlar Türk basının merkezi olan Babıali’de, 9 gazete patronu kazan kaldırdı ve bu tarihe ''Babıali'de Dokuz Patron Olayı'' olarak kayda geçti. İsyan eden 9 patron, 10 Ocak Günü ortak bir bildiri yayınlayarak ''gazetemizi üç gün kapatıyoruz'' dedi ve 3 gün gazete çıkarmadılar. Yayınlanan bildiride ise 212 ve 195 sayılı yasaya dönük tepkiler, dillendirilmiş ve sakıncalarına değinilmişti. Bildiride, imzası bulunan 9 patronun sahibi oldukları gazeteler Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah'tı.
Tabi kazan kaldıran patronlara karşı “işçi kardeş, patron kalleş” diyen gazete çalışanları da, boş durmadı. İstanbul Gazeteciler Sendikası, çalışanlar adına bir bildiri ile gazete çalışanlarının, bu 3 günlük kapanmayı tasvip etmediğini açıkladı. Gazete çalışanları yürüyüş yaptı ve “Basın Gazetesi”ni çıkarmaya karar verdi. Basın Gazetesi 11 Ocak günü yayınlandı, patronların üç günlük boykotu süresince de düzenli olarak yayınını sürdürdü. Ankara ve İzmir’de de yürüyüşler başlamıştı.
14 Ocak 1961'de boykot sona erince, 9 gazete yeniden yayına başlamıştı. Üç günde yaşananlar, Türk basın tarihine geçti. 11 Ocak'tan itibaren üç gün boyunca en zor koşullarda çalışıp "Basın Gazetesi" çıkartan gazeteciler "Çalışan Gazeteciler Günü"nün de temeli oldu.
Peki bugün vaziyet ne derseniz, maalesef ki birçok basın çalışanı, 212 nolu yasa kapsamına girmesin diye, gazetelerin bünyesinde farklı iş ve görevlerde sigortalı gösteriliyor ve yine haklarından mahrum bırakılıyor.
Ve “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” yukardaki olaydan hareketle ismini ve önemini, patronlarına karşı haklarını savunan gazete çalışanlarından alsa da, başta politikacılar olmak üzere birçok kişi, gazete patronunu arayıp “Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutluyor. Oysaki aksine gazete patronlarının, yasını kutladıklarının farkında bile değiller.