Bu hafta başka konu hakkında yazmayı düşünüyordum ama yazamadım çünkü ayın 13’ünde cesedi yakılmış şekilde bulunan Özgecan’ın haberini siz de izlemişsinizdir.
İzledikten sonra verdiğiniz tepkileri de aşağı yukarı tahmin edebiliyorum.
İşte sizin verdiğiniz o tepkileri aynen bende verdim. Öfke kızgınlık nefret ve şiddet duygularımın en doruk noktasını hissetim.
Bir kız henüz 20 yaşında… Belki de kendini ne büyük görüyordu koskocaman 20 yaş. O yaşlarda çocukluktan yeni çıkıldığı için dünyanın en büyüğü en akılı olduğu hissine kapılır insan.
Özgecan henüz 20 yaşında üniversite öğrencisi, güzel bir kız çocuğuydu.
Sıradan bir şehirlerarası dolmuşa binip Tarsus’tan, ikamet etiği Mersin’e geçmek için yolculuğa başlamış. Bundan sonrasını yazmaya bile elim gitmiyor. Çünkü detaylandıramayacağım o cinayet gerçekleşmişti.
Hepimizin sıradan yaptığı şeyler dolmuşa binmek, yolda yürümek, taksiye binmek ve bunun gibi hayatımızda rutinleştirdiğimiz bizim için tehlikeli olduğunu düşünmeden yaşamımızda sıradan yaptığımız günlük faaliyetlerimiz bunlar.
Hayatın öyle bir döneminde yaşıyoruz ki erkek ya da kadın olmanız fark etmez tehlikenin kol gezdiği gerçek anlamda güvenli olmadığı bir dönemdeyiz.
Günlük yaptığımız rutin faaliyetleri bile temkinli dikkatli yapmamız gerekiyor tabi pisliğin kol gezdiği sokaklarda insanlar kendini nasıl korur onu da bilmiyorum.
Ülkenin yarısını kadınların oluşturduğu bir toplumda kadınların bu kadar sahipsiz olmaması gerekiyor.
Bu olaya verilen tepkiler “vah vah yazık oldu” “ah ya da bana versinler de bu insan kılığına bürünmüş mahlûkları ne yapmazdım” demekle olmaz.
Her ülkenin, kendi siyasetçisine artık böyle vahşetlerin en aza indirilecek yaptırmaların yapılmasını talep etmesi, her siyasetçinin de meclise cezaların ağırlaştırılması için kanun tasarıları sunup bunu en hızlı şekilde kabul ettirmeleri gerekiyor.
Kanunların yaptırırım gücünün olmalı, aşiret devlet görünümünden acilen çıkılmalıdır.
Halk, devletine güvendiği yasalar tarafından gerçekten korunduğunu hissetmeli bunun güvencesiyle sokaklarda rahat yürüyebilmeli.
Bu olayların temelinde aile kavramının önemi de yatmaktadır. Çünkü ancak sağlıklı bir aile yapısından sağlıklı bireyler meydana gelir.
Erkekleri ben merkeziyetçiliğini bırakıp, hayata doğru duruş sergilemeleri için annelere de büyük görev düşüyor tabi.
Her zaman demişimdir erkek çocukları için rol model babalardır.
Bu yüzden babalar, evlatlarına küçükken din, dil, ırk ayrımı olmaksızın hiçbir erkeğin, bir kadından üstün olmadığını aşılamaları gerekir.
Sevginin ve anlayışın önemini gösterip, gücün üstünlüğünün akılda olduğunu öğretmelidir.
En önemlisi namus kavramının, erkeğin hareketleriyle belirlenemediği de çocuklara küçük yaştan itibaren izah edilmelidir.