Bize çok yakın olan Rabbimize, ah…
Ne olurdu? Biz de yakın olabilseydik…
Bir yol, bir hedef, bir dilek düşünün ki sonu paraya çıkar.
Elde edilen dünya malıdır, zevktir, sefadır gelir geçer bu uğurda kaçınılmaz bir son var ki ömürler de geçer.
Sonra kabirdeki vaveylanlalar, çığlıklar, pişmanlıklar başlar başlamasına.
Ancak telafisi mümkün olmayan bir dram, ilahi bir dram olmaz mı başa gelen?
Kar-zarar bilânçosuna birlikte bir göz atalım.
Kazanç dünya malı, zarar kayıp bir ahiret, ebediyet.
Kaldı ki dünya da gelip geçer nitelikte dizayn edilmiş.
O yüce mimar tarafından.
İnsanlar ahiretlerini feda etmek pahasına didinir dururlar, kimi başarılı olur gibi olur geçici bir zaman periyodunda, kimisi bir ömür pahasına kaybeder.
İki taraflı kayıp ne acı olmalı, diye düşünüyorum.
Gerek birey olarak gerek millet olarak sorumluluklarımızı, kim olduğumuzu, nereden ve niçin geldiğimizi, yaradılış gayemizin farkında olmaksızın geçici bir hayat, mola misali dünyaya tamah ediyorsak.
Bizi nasıl bir son bekliyorsa o beklenen sona hazır değilsek, hazırlanmıyorsak, “inançlarımızı ve ibadetlerimizi sonra yaparım” diye hep erteliyorsak ve bu ertelemeler sonunda sürpriz bir şekilde gözlerimizi kabirde açarlarsa nice olur halimiz?” diye düşünmemiz, düşündürmemiz hatta hatta sözümüzün geçtiği herkese hatırlatmamız yanlış bir davranış mı olur sizce?
Hayal –meyal bir edebi cümle hatırlıyorum ölenler için;
Tabii ki güzel, ölenler için ölümün güzeli, çirkini olur mu diye düşünenleriniz olabilir.
Evet olur.
ALLAH (c.c) için yaşayanlar, onun emirlerini kendilerine kutsal bir görev edinenler, ölümleri de elbette ki güzel olur.
Derlerdi ki o güzel insanlar güzel atlara binip, güzel mekânlara gittiler bir daha da geri gelmemek üzere.
Evet sevgili okurlar, bir acı realite var ki daima hafızalarda tutmak gerek.
Doğarken ölümlüyüz, ölümlüysek faniyiz.
Fani olan insan bu fani dünya ve zevkleri için ebediyetini, ahretini yüce
Allah (c.c) unutmaya, uhrevi ödevlerini ihmal etmeye yiten nedenleri neden yok etmez, niçin nefsanî davranır inanın anlamış değilim.
Bu davranış stili telafisi mümkün olmayan çok büyük acılar, sancılar verir.
Bizler çok geç kalmadan bunu anlayabilsek ve hayat tarzımıza bir çeki düzen verebilsek o ilahi mesajın inceliklerini hakkıyla bilsek, o doğrultuda yaşasak ve yaşatsak daha iyi olmaz mı sizce?
Ey Resulüm, Allah’a (c.c) davet eden sözden daha güzel bir söz olabilir mi?
Yüce İslam Allah’a (c.c) davet eder.
Yüce Kur’an Allah’a (c.c) davet eder.
Bu ilahi davetin farkında olup hayatlarını bu tarz dizayn edenler, ezanlar okunurken Allah (C.C) için birkaç damla olsa bile ağlayabilenler pek zarif, pek narin, pek olgun, kemale ermiş müminlerdirler.
Âcizane inanıyorum ki Allah (c.c) için ağlayanlar, onu sevenler, onu zikredenler, ebediyette ebediyen gülenler, selamete erenler olurlar.
Sabah namazında ezanlar okunurken, camiinin yoluna koyulup cemaatle namaza gidenler den birine selam verip nereye gidiyorsun diye sorarsanız, onun yerine ben size şöyle cevap vermek isterdim;
Bu yol camiye gider, bu yola koyulmuş bu yolcu da, bu yolda Allah’a (c.c) gider, siz de gelmek istemez miydiniz?