?>

BÜYÜK KÜRT MÜTEFEKKİRİ

Faysal Yaman

8 ay önce

 (Üstad Bediüzzaman Saidi Nursi-i Kürdi)

Bediüzzaman Saidi Nursi; Türkiye tarihinde derin iz bırakan bir düşünce, fikir ve dava adamı…
Doğum yeri belli fakat defnedildiği yer kayıp. Zamanın hükümetinin ölüsünden bile korktuğu bir zat. Oysa ki yalnız başına yaşamış bir fert. Arkasında ne askeri, ne silahı, ne aşireti, ne gücü, ne kuvveti, ne devleti ve ne de bir imkan olmayan tek başına yaşayan bir kişi…
Tüm sermayesi Van Vaizliğinden aldığı birkaç kuruşluk emekli maaşı. Hepsi o kadar…
Üstad Bediüzzaman 1878 yılında Bitlis’in Hizan kazasına bağlı Nurs köyünde fakir fakat ehli takva bir aile de doğdu. Zamanın eğitim yuvaları olan birçok medresede eğitim aldıktan sonra 1892 de Şeyh Mehmed Celâlî Medresesinde icazet aldı. 
Ezberi güçlü olduğundan birçok kitabı ezberledi. Mücadeleci bir yapıya sahipti. Alim ve talebelerle münazara etmekten kaçınmazdı. Bu nedenle “Saidü’l-Meşhur” lâkabıyla anılmaya başlar. 
Zamanın bölgedeki yöneticilerinden zulmü ile meşhur Miran aşiret reisi Mustafa Paşayı zulmünden men etmeye çalışır. Cesurdur. Gözüpektir. 
1895 de zekâsı onu Bitlis Valisi Ömer Paşa’nın konağına taşır. Ardından davet üzere Van’da Vali Tahir Paşa’nın konağında çalışmalarını sürdürür. 
İngiliz Sömürgeler Bakanının “Bu Kur’an, İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’an’ı onların elinden kaldırmalıyız yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız.” Sözü üzerine Saidi Nursi “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim” diyerek Pozitif ilimler üzerinde çalışmaya başlar. 
Horhor Medresesini kurarak ilahi ve fenni ilimlerle dersler verir. Bu üstün birikimi nedeniyle Van uleması kendisine “Bediüzzaman” lâkabını verirler. 
1907 de İstanbul’a gider. Bediüzzaman’ın görüş ve fikirleri Padişah II. Abdulhamid’i rahatsız eder. Elinden kurtulamayacağını anlayan padişah onu Tımarhaneye gönderir. Tımarhane doktorunun “Bediüzzaman’da zerre kadar mecnunluk varsa, dünyada akıllı yoktur” raporu ile tımarhaneden çıkarılır, tevkif edilir. Bir süre hapiste tutulur. 
İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılır. 23 Temmuz 1908’de “Meşrutiyetin” ilan edilmesinde rol alır. Değişik dergi ve gazetelerde İslam ve Kürtler üzerine makaleler yazar. Makaleleri “Yaşasın Şeriat-ı Garra”, “Yaşasın Şeriat-ı Ahmedî” gibi başlıklarla yayınlanır. 
O tam Kürt bir Alim ve ateşli bir İslam mücahididir. 
1913 te Van’a döner Edremit’te Medresetüzzehra’nın temelini atar. Öğrencilerine ilim ile birlikte silah kullanmayı öğretir. 
1914 yılında Talebeleriyle birlikte Gönüllü Milis Alayı kurarak Ermeniler ve Ruslarla mücadele eder. 1916 da Bitlis savunması sırasında yaralanır ve Ruslara esir düşer. 
1918 de Rusya’daki devrimden yararlanarak firar eder İstanbul’a gelir. 
Üstad Bediüzzaman İstanbul ile tekrar buluşmuştur. 
1922 TBMM hükümetinin daveti üzerine Ankara’ya gider ve resmî merasimle karşılanır. Mecliste milletvekillerinin namaz da gösterdikleri ihmal nedeniyle 10 maddelik bir beyanname yayınlar. Bu nedenle Mustafa Kemal ile tartışarak ona “Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduddur” diyerek sert bir şekilde karşılık verir. Ankara’dan ayrılıp Van’a gider. Tedrisatı Umum Müdürlüğünce Van’da vaizlik yapar.  

1925 de meydana gelen Şeyh Said Qıyamına katılmaz. İnzivaya çekilir. Buna rağmen 1926 Van’dan alınarak mecburî ikametle Burdur’a gönderilir. 
Asıl verimli İkinci hayatı burada başlar. 
Risaleyi Nur adını alacak eserlerini parça parça yazıp yayınlar. El ile yazdırarak çoğaltır ve halka ulaşmasını sağlar. Bunun üzerine önce Burdur’a, sonra Isparta’ya, daha sonra da Barla köyüne sürgün edilir. Gözetim altında tutulur. 
Risaleyi Nurda ki iman temaları nedeniyle rahat bırakılmaz. 
1934 Isparta’ya getirilir. 1935 Talebeleri ile birlikte tutuklanarak Eskişehir Hapishanesine konulur. 1936 Kastamonu’ya sürülür. 1943 tekrar Kastamonu’dan Isparta’ya sevk edilir. Isparta’da 126 talebesiyle Denizli Ağır Ceza Mahkemesinde mahkeme edilir. 1944 de talebeleriyle birlikte beraat ederler. Denizli’den Emirdağ’a sürgün edilir. 1948 Talebeleri ile Afyon Ağır Ceza Mahkemesince tevkif edilir. Afyon Hapishanesinden tahliye edilince Emirdağ’a gider. 1953 Isparta’da hakkında yeni bir dava açılır. Isparta’ya yerleşir. 
Artık Tek Partili dönem sona ermiş Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı kaybetmiş Demokrat parti gelmiştir. Bu dönem de 1956 Afyon Mahkemesi bütün Risale-i Nur’ların beraatine ve sahiplerine iadesine karar verir. 
Üstad 1960 da son kez İstanbul’a, ardından da Ankara’ya son ziyaretini gerçekleştirir. Ankara’ya gitmesi yasaklanınca Emirdağ’a gider. Emirdağ’dan Isparta’ya geçer. 
Ölüm vaktinin geldiğin anlamıştır. Son nefesini vermek için gizlice Isparta’dan ayrılarak Urfa’ya gelir. Qadim dostu İbrahim Peygamberin beldesinde 23 Mart 1960 ta son nefesini verir. Halillürrahman Camii’nin avlusundaki mezarına defnedilir. 
Ama zalimler cansız bedenine bile müsamaha göstermezler. Bir hafta sonra Naaşı kabrinden alınarak bilinmeyen bir yere götürülür. Naaşını yok etme görevini yerine getiren Albay Alparslan Türkeş anılarında cesedini Akdeniz’e attıklarını söyler. Ne derece doğrudur bilinmez. Cesedinin nerede olduğu halen bilinmemektedir. 
Bu büyük zat ömrünü adadığı 12 Ciltlik Risaleyi Nur külliyatı ile birlikte 157 eseri telif etmeye muvaffak olmuştur. Ardında ise milyonlarca seven bırakmıştır. 
Büyük alim, düşünce adamı, mütefekkir, bilge, zahid, mutasavvıf, mücahit ve mücadele adamı Üstad Bediüzzaman Saidi Nursiyi Kürdi Hazretlerini ölümünün seneyi devriyesi nedeniyle rahmet ve minnetle anıyoruz. Rabbim mekanını cennet eylesin. Bizleri de şefaatinden mahrum eylemesin inşallah

Wesselam… 

YAZARIN DİĞER YAZILARI