Üniversite okumakla insan olmanın eşdeğer olmadığını günümüzde bariz olarak görüyoruz. Onun için biz anne babalar Üniversite mezunu evlatlar için uğraşacağımıza insan yetiştirmenin derdine düşmeliyiz. Günümüzün sorunu maalesef sevgi ve saygıdan yoksun insan sayısının artışıdır. Kendini bilmemenin, toplumu anlamamanın yansımalarına şahit oluyoruz. Türkiye’nin puan sıralaması olarak en önde gelen Üniversitelerinden Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan durum yazımızın başlığına tekabül etmektedir. Türkiye’de sıralamada olmak çok fazla değer kazandırmıyor demek ki. Elbette Boğaziçi Üniversitesinde okuyan her öğrenciye değildir lafım. Boğaziçi Üniversitesinde okuyup, mezun olan ve değerli olan insanlar da vardır. Ancak Kâbe resminin üzerine şahmeran koyup yere atan densizler de vardır. İnançlar değerlidir. İman etmek de değerlidir. Onun için ayeti kerime de; “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Ali İmran 139) denilmektedir. İnananlar elbette üstündür. İnanmayanlar ise inananlara saygılı olmalıdır. İnanmayanlar inananların inançlarına ve değerlerine saygılı olmalıdır. Saygılı olması gerekenlerin başında ise okuyanlar gelmelidir. Okuyan kişi inananlara ve inananların değerlerine saygılı değilse neden okumuştur? Daha doğrusu okumak ona ne katmıştır? Kişiliğiyle, saygısıyla, sevgisiyle ve değerleriyle var olmayan okuyan neye yarar? Okuyup diploma sahibi olmak neye yarar? Eğer anne ve babasına saygılı değilse, eğer topluma saygılı değilse neye yarar? Okuması ile farkındalık yaratmıyorsa, sevgi anlamında taş üstüne taş koymuyorsa, saygı anlamında örnek olmuyorsa nedir okumak? Yunus Emre boşuna dememiş; “İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır!” Evet, İlim tahsil edenin önce kendini bilmesi gerekir. Kendini bilmeyenin, kendini tanımayanın, haddini bilmeyenin okuması boşunadır. Okuyanın her şeyden önce haddini bilmesi gerekir. Çok az şey bilenler her şeyi bildiğini zanneder ve böylelikle haddini bilmezler. Oysa çok şey bilenler hiçbir şey bilmediğini söyler ve böylelikle haddini bilmiş olurlar. Onun için Sokrates;”Benim bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” Der. Oysa üç beş kitap okuyan veya Üniversitede bir bölüm okuyan her şeyi biliyormuş kibrine kapılır. Bu kibirle saygısız ve ruhsuz olur. Okullarımızda maalesef tek yönlü eğitim verilir. Daha doğrusu eğitim verilmez, öğrencilere öğretim verilir. Ne öğretilir? Maddi ilimler dediğimiz bilgiler insanın yetişmesi için yeterli olmaz. Tek yönlü öğretim hele eğitimsiz öğretim bir şeye yaramaz. Bir kuş nasıl tek bir kanat ile uçamazsa ki bu örneği Bediüzzaman Said Nursi vermiştir. Öyle de insan tek bir yönle yeterli olmaz. Bediüzzaman Said Nursi, Van Gölü kıyısında Üniversite açılması ve bu Üniversitede iki yönlü ilmin öğretilmesi için teşebbüslerde bulunur. Bunun için Sultan Abdülhamit ile görüşmeye karar verir. Ama görüşmeye muvaffak olamaz. Çabaları neticesiz kalır. Ancak günümüzün sorunu tek yönlü öğretim ile doktorumuzu, öğretmenimizi, mühendisimizi, avukatımızı olması gereken gibi yetiştirememizdir. Bu elbette her doktor, her öğretmen, her mühendis, her avukat yeterli değildir anlamına gelmiyor. Çift yönlü eğitim ile çok daha iyi olabiliriz demek istiyorum.