Başlığa çoğul eki ekleyip olayı daha da teferruatlandırmak isterdim.
Lakin olay farklı yerlere kayabilir diye tekil kalmak istedim.
İnsanoğlunun huzur ve barışının önündeki en büyük engellerden biri ırk kavramıdır.
İnsanlar kendi ırkından olanlara sempati ve güven duyar.
Bu olağan bir duygudur.
Lakin birileri bunu ihtirasla yapar. Saplantı boyutuna sapar.
Bunu farklılık değil de üstünlük boyutuna taşır.
Üstünlük olarak gördüğü şeyi de sürekli kaşır…
Küresel güçlerde bunu çok iyi görür ve kullanır.
Yavaşlatmak istedikleri, dağıtmak istedikleri ya da hükmetmek istediklerine ırkçılık aşısı yaparlar.
Sonra da köşeye çekilip izlerler.
Adamlara silah satarlar, ilaç satarlar, kültürlerini hatta dinlerini satarlar ama ırkçılık girdabındaki adamlar, bunu görmezler.
Kavganın şiddeti azaldığında araya biraz da tuz biber eker, her iki tarafı tahrik edecek adımlar atar ya da attırırlar.
Araya satılık veya çakma adamlar yerleştirirler.
Bu senaryolara hiç yabancı değiliz.
Yeni kurulan dünya düzeni maalesef bunun üzerine inşa edildi.
Biz de ülkemizde bunun acı tecrübelerini yaşadık.
Koca imparatorluğu ırkçılık belasıyla parçaladık.
Cephede kazandığımızı, yine ırk belası ya da çakma ırklılar yüzünden teslim ettik.
ABD’nin başına bir Afrikalı getirdiler.
Hem siyahîydi hem de Hüseyin ismi taşıyordu. Afrikalılar ve Müslümanlar heyecanlanmışlardı.
Kendilerine en büyük zulmü yapan devletin başına kendilerinden biri gelmişti.
Ama öyle olmadı. Hüseyin Barak Obama döneminde Afrikalılara ve Müslümanlara tarihlerinin belki de en büyük kıyımları yapıldı.
Çünkü kurt, kuzu postu giymişti ve sinsice içeri girmişti.
Kuzularda onu kuzu sandıkları için savunma yapmamış, sırlarını ifşa etmiş, güvenliklerini ihlal etmiş ve bedelini çok ağır ödemişlerdi.
Bunu Osmanlının son döneminde ve Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluşunda da müşahede ettik.
İşler hep çakma adamlar üzerinden yürüyordu. Maskeli balo oynanıyordu. Kurtlar post giyip sürüye hükmediyordu…
Bu konuda ciddi bir zaafımız var. Ve birileri bu zaafımızı çok iyi kullanıyor.
Bugün yine aynı mevzular konuşuluyor. Yok efendim, İngiltere başbakanı Türk'müş.
Boris Johnson ve Türk.
Türk tabi canım, dedesinin adı Ali Kemal ve bu ülkenin hem İçişleri hem de Milli Eğitim bakanlığını yaptı.
Nasıl oluyor o zaman?
Ortada bir çelişki var.
İngilizler en büyük düşmanları olan Osmanlının genlerini taşıyan birisini değil başbakan, hiçbir şey yapmazlar.
Değil İngiltere'ye, Türkiye’ye bile yaptırmazlar!
Ülkemizde yaşanan darbeler tarihine bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Ali, Johnson bile olsa İngiltere'ye başbakan olamaz. Ama Johnson Kemal olursa, bu ülkede her şey olabilir!
Bunlar bizi yüz yüze veya cephede yenemiyorlar ama zaaflarımızı çok iyi biliyorlar.
Adam satın alıyorlar, içeri adam sokup iyi kamufle ediyorlar.
Borisleri Ali, Johnsonları Kemal diye yutturuyorlar.
Asıl tehlike çakma Türkler!
Çakma Johsonlar değil, asıl tehlike, çakma Aliler, Kemaller, Cemaller…
Biz bu çakma işini çözemediğimiz müddetçe hiçbir yere varamayız.
Ne zaman ki yola koyulup sürat aldık, pat diye arabanın kaputu açılır ve araba sarsılır, bazen devrilir bazen savrulur ama mecburen durulur.
Durduranları bilmeden yola çıkmayalım.
Yola çıkmadan önce dış etkenlerle beraber iç etkenleri de değerlendirelim.
Her Türk olan, her Ali olan, her Hüseyin olan bizden değildir.
Olayın isimle, ırkla alakası yok!
Buna bakıp iş yaptıkça daha çok çakılırız.
Çakmaların ifşa olduğu, çakmalar tarihinin yeniden yazılıp, herkese okutulduğu yarınlar dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…