İdeolojiyi, felsefeyi, dini değerleri, klişeleşmiş sözleri, alışkanlıkları... bir kenara bırakarak, saf fikrinizle ve insan olma hasebiyle kadının iş hayatındaki rolünü bir daha düşünelim. Sabahın erkeninden kalkmaları, makyajları, iş stresi, amir veya patronun ağırlığı, sorumluluk, onlara özgü halleri, anne olma duygusu, merhametleri, çocukları, kocası ve zarafeti... Tüm bunları bir kefeye koyup vicdanımızın sesine kulak vererek muhakeme yapalım. İşi; ekonomik bağımsızlıkla, kocanın baskısı, ayakları üstünde durma veya bir başka geçerli nedenlerle kadının çalışma alanında yer almalarını savunsak da işin ideolojik boyutunu bir tarafa bıraktığımızda zaruretler dışında kadınını çalışması pek doğru olmadığıdır. Diyarbakır’da kadınların işlettiği halk pazarları var "Taga jina" derler. Evimin yakınında bu pazarlardan biri kurulur. Haftalık ihtiyacımı burada gidermeye çalışırım. Her gittiğimde çalışan bayanlarla konuşur onlar da hoca olmam hasebiyle sorular sorar cevap vermeye çalışır ve aramızda hoş sohbetler olur. Bir defasında bayan "Hocam ne bekliyorsun?" ben "hanim gelecek de onu bekliyorum." O "Al, beklemene gerek yok" ben "olur mu o ne derse o" O "yani hanımın dediğini dinliyorsun" Ben "Evet" deyince, o "Çok güzel. Artık sıra bizde, erkekleri hizaya getireceğiz, kadının gücünü göstereceğiz..." Ben "Hayat müşterek beraberce desek..." lafımı keserek o " Hocam devir değişti, biz kadınlar özgür olduk, kocanın her dediğini değil bizim her dediğimiz olacak. Bak ben özgürüm, ekonomik özgürlüğümü kazanmışım. Erkek egemenliği ve baskısı yerine benim dediğim..." Kültürlü ve feminist olduğu belli idi. İstanbul sözleşmesi, kadına pozitif ayrımcılık, yasaların tanıdığı haklar, AB ve diğerlerine atıfta bulunarak konuşmasını sürdürüyordu. Çok kitap okuduğu kullandığı kelimelerden anlaşılıyordu. Uzun konuştu, lafa karışmak istedim izin vermedi, lafını kessem münakaşa olacak. Konuşması bittikten sonra bir şey demeden oradan ayrıldım. Pazarda bir tür attım. Tekrar aynı bayanın yanına geldim sakinleşmişti ve "sana bir şeyler sorabilir miyim?" o "evet" ben "Sabah erken kocanı ve çocuğunu yataktan bıraktın ve toptancılar halına gittin mi?" o "evet" ben "halde esnafın derdini çektin mi? o "evet" ben "Aldığın yükü taşıması için arabacının derdini çektin mi?" o "evet" Ben "sebzeleri dezgehe dizmek için çaba gösterdin mi?" o " evet ancak ekonomik özgürlük ve onurlu bir yaşam için bunlar değer." Ben "daha sorularım bitmedi, her gelen müşteri ile bire bir ilgilenip onu memnun etmek için çaba göstermedin mi? o "evet" Ben "yemek yemek, diğer ihtiyaçlar için fırsat kolladın mi?" o sustu ben devamla "Bozulan dergâhı yeniden dizme, zabıtanın korkusu, satma telaşı, müşteri memnuniyeti ve hepsinden önemli köle dediğin eşim de gelecek tezgâhını karıştıracak beğenirse alacak öyle mi?" ses yok ben "Eşimin de derdini sineye çekeceksin öyle mi?" ses yok. Tekrar "Şimdi söyle sen mi benim eşim mi özgür/köle?" cevap vermeyince ben de sustum. Keşke kocası çalışıp o çalışmak zorunda olmasa. Kocasını güler yüzle işine uğurlasa. Çocukları ile ilgilense Evinin sultani olabilse. Her kadın yaşamın en iyisine layıktır. Geçim kaygısı taşımamalıdır. Çalışma zorunda bırakılmamalıdır. Selam ve dua ile