Gazeteciliğin yanında bazen de çiftçilik ile uğraşıyorum. Bu hafta sonumu da tarla, bağ, bahçe ve doğada geçirdim. Kışın son günü adeta bir bahar günü yaşanırken, Batman Ovasında bir hareketlilik dikkatimi çekti. Bahar gübresi serpme telaşındaydı çiftçiler. Çiftçiler, gübre serpiştirme makineleri ve gübre dolusu römorklar takılmıştı traktörlere. Batman’dan köyümüze uzanan ve hızla betonlaşma tehdidi altında olan ovaya giden yoldan araçla geçerken çiftçilerin hummalı çalışması dikkatimi çekiyor. Çiftçiyi ilk kez bu kadar melül, o kadar umutsuz gördüm, Nasıl umutsuz ve melül olmasın? Artan hayat pahalılığı ve zamlar, en çok onların belini büküyor Bu sene yeteri kadar yağış yağmaması da onları kara kara düşündürüyor. Yağışlar bahar ayında da yeteri kadar yağmasa, tümden perişan duruma düşecekler. Yol boyunca tarlanın verimini artırmak için bahar gübresi serpen çiftçilerle selamlaşıyor, arada aracı durdurup sohbet ediyoruz. Her ne kadar köy hayatı ile bağlarım kopmamışsa ve çiftçi bir aileden gelsem de itiraf etmek gerekirse tarımsal üretim noktasına her çiftçi gibi birçok eksiğim vardır. Çiftçilerle ayaküstü sohbetimizin bir konusu da bahar gübresi ile ilgilidir. Hektara ne kadar gübrenin serpiştirileceğini, gübrenin fayda ve zararlarını konuşuyoruz çiftçilerle. Bu konularda farklı farklı görüşler ortaya çıkıyor. Tarlaya atılması gereken gübre oranı ile ilgili ciddi çelişkiler olduğunu gördüm. Yarım asırdan daha fazla çiftçilik yapanlar bile daha tam olarak ne kadar gübrenin serpiştireceğini, gübrenin faydaları, serpiştirme teknikleri ve zamanı konusunda ciddi anlamda eksik bilgiye sahip. Tabi çiftçinin bilgi sahibi olmaması da Tarım Müdürlüğü’nün yıllardır çiftçiye eğitim konusunda yeteri kadar destek olmamasından kaynaklanıyor. Eğitimsizlikten kaynaklı ciddi anlamda yanlışlar yapılıyor. Aşırı gübre ve sulama, kimyasal ilaçlar, anız yangınları ile toprak çoraklaştırılıp verimi düşürülüyor. Hem toprak sahibinin ekonomik kaybı hem de milli gelir kaybı yaşanıyor. Bir bakıma tarımsal üretim açısından geleceğimiz yok ediliyor. Yaşanan iklim değişiklikleri doğal afetler en çok da tarımsal üretimi etkiliyor. Tarım arazilerinin birer birer betonlaştırılması, toprağın verimsizleştirilmesiyle de gelecekte tarımsal üretim, bitme aşamasına gelebilir. Bu duruma gelinmemesi için acil önlemlerin alınması gerekir. Öncelikle ziraat mühendislerine çok iş düşüyor. Tarım Müdürlüklerinde görevlendirilmelerinin öncelikli nedeni, kuşkusuz ki çiftçilere tarımsal üretimin doğru metotlarla yapılması noktasında eğitim vermeleri ve destek olmalarıdır. Ama çiftçiler baharın bu günlerini arazide geçirirken görevleri bitki yetiştiriciliği olan ziraat mühendisleri ne yazık ki yeteri kadar yanlarında değil. Son 3 ay çiftçi için hayati önem arz ediyor. Bu nedenle zamanın çoğunu tarlada geçirmek zorundalar. Gübre serpme bitince, yabani otla mücadele, o da bitince süne ile mücadele ve en sonunda hasat işleri bekliyor binlerce çiftçiyi. Böylesi önemli bir dönemde ziraat mühendisleri çiftçinin yanında olmayacak destek vermeyecek de ne zaman destek olacak? Her şeyden önce ziraat mühendisliği masa başı yapılmaz. Uygulama ve üretim alanlarında yapılır. Mühendislerin çiftçilerden daha çok tarlalarda olmaları gerekir. Ancak bunca yıldır dedelerim, babalarım ve biraz da ben çiftçilik yapıyorum, bir gün dahi arazide ekim, bakım, hasat yaparken bir ziraat mühendisinden destek görmedik. Hafta sonu koskoca Batman Ovasında binlerce çiftçiyi bir telaş sarmıştı ama bir ziraat mühendisine rastlamadım. Ziraat mühendislerinin görevi, masa başından çok arazide, sahada, çiftçimize tarımın modern yöntemlerini ve faydalarını pratikte gösterdiği zaman bir anlam kazanır. Mühendisin çiftçiye öncü yol gösterici olması lazım. Mühendis tarlada çiftçiden aldığı geleneksel yöntemleri koruyarak bilimsellikle güçlendirmesi lazım.