Katıksız tereyağı gibi Cudi Dağı’nda her türlü uygarlıktan bir haber ve uzak saf mı saf keşke bir çoban olsaydım.
Peşimde koyunlar sürü sürü biricik zararsız dostlarım onlar olaydı. Geceleri yıldızların altında dertli dertli kaval çalsaydım. Nağmelerim hem ağlayıp hem de ağlatsaydı. Kristalleşmiş yürekleri yumuşatabilseydim.
Zaman zamanda ağlayabilseydim kaybettiklerime, erişemediklerime “şeftaliyi şetil ettim,ben büyüttüm, ben besledim. Onu ben ellerimle gelin ettim” diyen o saf, mazlum çobanın ağa kızına yaktığı türküleri bende bağrı yanık gözlerine mil çekilmiş mazlum bir edayla se-ni-çok-se-vi-yo-rum diye haykırarak sevgilime Kürt kızı Ayşo’ya diyebilseydim.
Kardelenler içimdeki yangının henüz mısra haline gelememiş sözlü şiirlerimi süsleyen pırıl pırıl çiçekleri olsalardı… ah… olsalardı.
Gün batımını hazırlayan eflatun lila, turuncu turkuaz yeşili, gri renklerle birlikte batan güneşle gittiği yerlere kavalımla, şiirimle, sevdalarımla gidebildiğim kadarıyla ben de gidebilseydim.
Ayrılıklar özlemler kronik hasretler ölümle eş değer kim bilir ölümden de öte birer acıdırlar. Ayrılanlar dönebildiler mi? Dönmeyi başaranlar bıraktıkları gibi görebildiler mi? Geride kalan her şeyi ama her şeyi…
Şizofreni bir ruh haliyle senin bir tanem gerçek mi hayal mi olduğunu bile bilemeyecek hallerdeyim.
Gerçeksen, var isen seni hastalığım ve hayallerim yaratmadıysa gel gel n’olur gel ben ölmeden gel yok hayallerimin ürünüysen, eseriysen hayal olsa da hayalimde kal. Çünkü ben seni henüz süt emen bir bebeğin annesini sevdiğinden de öte seviyorum. Ve sen bunu bilseydin…
Cudi’yi terk ediyorsun,
Bir gün batımında
Güneşi de beraberinde alıp götürerek.
Ben artık karanlıklardayım,
Mum ışığında
Siyah lacivert gecelerdeyim
Ay’ı yıldızı olmayan anlayacağın sensizlerdeyim
Dönüşünde beni gün ışığında arama
Solmuş buruşuk isimsiz bir çiçeğin
Yitik ve bitik hüznündeyim, soluk rengindeyim.
Bıraktığın gibi değilim, artık sana da ait değilim.
Bu tablo senin eserin, benimse kaderim. (29/03/1977 Beşiktaş-İst. M. Ekmen)
Başarabilirsem hayalinle, siyah beyaz resimlerinle konuşacağım, hem konuşacak hem de ağlayacağım gerçekleşmeyen hayallerime bitmeyen bitirilen anılarıma seni de kendimle ağlatana değin.
***
Batıya özlem duyup, batıdaki metropollere bir şekilde haklı haksız nedenlerle hiç fark etmez gelen Anadolu çocuklarının hüsranla biten, hiç de gerçekleşmeyen o pembe rüyalarının anısına. Aksine akıp giden ömürlerinin çile dolu yıllarına…
Bir çocukluk arkadaşım birkaç yıl önce Mardin’e geri dönmüş bende iz bırakan bir mektup bırakmıştı bana. Aynen mektuba sadık kalarak sansürsüzce yazıyorum onun anısına “Mehmetçiğim 36 yıl önce ceketsiz gelmiştim İstanbul’a mücadelelerimin ve hayat kavgamın şahidisin. Kendi çapımda maddi olarak elde ettiğim servetimi, eşimi (boşandı),çocuklarımı bu kahpe şehirde bırakarak batık ve yitik yine ceketsiz bir şekilde işte Mardin’e dönüyorum. Yol paramı eski garsonlarım aralarında topladılar. Ben bittim artık, ben kaybettim. Benim için yaptıklarından ötürü sana daima dua edeceğim. Seninle vedalaşamadım yüzüne bakmaya yüzüm yoktu utancımdan. Allah senden razı olsun” İsim ve İmzası. Bu can dostumun anısına…
Hiçbir sahne ve kare ve de enstantane gösterildiği gibi yalın,net değil. Çoğu genç mavi Marmara’nın kirli ve bulanık denizinde birer yitik vaka oluyorlar. Nedamet çare olmayıp hazin bir son oluyor onlar için. Pişman olanların anısına…
Sözün sonu, anlayacağınız sonsöz olarak diyorum ki. Keşke Cudi Dağı’nda bir çoban olsaydım, olabilseydim köklerimin, özümün saklı olduğu o mübarek topraklarda yaşayıp orada ölseydim saf ve mazlum bir çoban olabilme hayaliyle kendime ve çektiğimiz tüm acıların anısına…
“Söz dinledik sükût ettik sürüye saydılar bizi” bir Abdal Sultan’ın bu güzel deyişiyle bitiriyorum.
Kalın mutlu olarak henüz dejenere olmamış o bakir ve temiz ve saf kutsal topraklarda daima inançlı ve kararlı olarak siz saygın Batman Sonsöz okurlarımız.