Son zamanlarda ortaya çıkan ekonomik çalkantılar birçok gerçeği ortaya koydu.
Türkiye Cumhuriyetinde bakan ve bakanlık sayısı on altı.
Kırktan fazla başkanlıktan oluşan devlet kurumu bulunuyor.
Her birinin ülkeyi yönetmek için ayrı ayrı bir görevi var. Ve bu ülkenin kalkınıp ilerlemesi için çalışıyorlar. Herbirinin kendi çapında yetki ve görevleri bulunuyor.
Cumhurbaşkanlık sistemi hiyerarşinin hızlı yürütülmesi açısından çok güzel ve faydalı bir yönetim şekli…
Eskiden Meclis bir karar almak için günlerce tartışma ve kavgalarla çalkalanıyordu. Bir kanunun çıkabilmesi için olmadık sıkıntılar oluşuyordu.
Ama bugün öyle değil…
Günümüzde karşılaştığımız sıkıntı ve sorunlar o günlerde olsaydı herhalde hükümetin düşmesine kadar giderdi.
Oysa bugün tüm sıkıntılara rağmen en azından istikrar bozulmuyor.
Tabi bizim konumuz bu değil…
Bunlar bir başka yazıya kalsın…
Bizim asıl meselemiz fırsatçılık, karaborsacılık ve akabinde gerçekleşen zamlar.
Son yıllarda yeni bir haksız kazanç kolu oluştu.
Bir ürünün saklanıp depolanarak karaborsaya düşürülüp fahiş karla satılması…
Örneğin soğan, ardından patates ve benzeri yiyeceklerin depolanarak pahalı bir şekilde satılması gibi…
Son örneklerde ise sıvı yağ ve akabinde şekerin fiyatlarının bir anda patlama yapması yine aynı durumun sonucu.
Ülkenin istatistiklerine bakıldığında hammadde ve ürünler var ama yapılan depolama ve kara propagandalarla bir anda fiyatlar yükseliyor. Bir başka deyişle un var, yağ var, şeker var ama helva bulunmuyor.
Bu da vatandaş üzerinde olumsuz bir etki yapıyor. Aslında belli ki iktidar ile iktidarı devirmek isteyenler arasında ekonomik ve psikolojik bir savaş var.
Tabi ki bunun cezası millete kesiliyor. Sıkıntısını millet çekiyor. Zaten aslında yapanların amacı da bu…
Milleti psikolojik olarak bıktırıp bir an önce iktidarla karşı karşıya getirmek ve erken seçimlerle devirmek…
Bunda başarılılar mı? Diye sorulacak olursak muhalefet değil ama bu projeyi uygulayanlar mükemmel bir şekilde başarılı oluyor.
Bıktır, yıktır, devir, yok et,projesi yürürlükte.
Tamam…
Bazı güçlerin ülkeleri köleleştirmek için ekonomik savaşları mükemmel bir şekilde uyguladıkları ortada. Zaten bunun için ikinci dünya savaşından beri oluşturulan Birleşmiş Milletler ile yardım ve destek paketleri ile elde etmişler. Böylelikle ülke yönetimlerini mükemmel bir şekilde ele almışlar.
Olmadı, yaptıkları darbelerle ülkeleri sömürgeleri haline getirmişler.
Yeri geldiğinde bağımsızlık yanlısı ve özgürlük taraflarını darağaçlarına asmış veya zindanlarda çürütmüşler…
Bu inkâr edilmeyecek bir şekilde ortada…
Ama tüm bunlara rağmen yine de yapılması ve yerine getirilmesi gereken çalışmalar var.
İktidar ve kendisine bağlı kuruluşlar ülkenin gidişatına zarar verebilecek her girişim ve saldırı için hazırlıklı olmak zorunda. Buna göre çalışmalarda bulunmak, istatistikler ve öngörüler sonucunda sorunlar daha oluşmadan gerekli önlem ve tedbirleri almak zorunda.
Gereğini ise en kısa zamanda yerine getirmek zorunda.
Eğer bir alanda bir sıkıntı meydana geliyorsa bunun tabi ki sorumluları o kurum ve kuruluşlar olmalı.
Maalesef son zamanlarda neredeyse tüm kurumlar sadece Cumhurbaşkanının ağzına bakar hale gelmiş…
Rutin çalışmalar haricinde görevlerinin gereğini yerine getirmekten çok, suya sabuna dokunmadan koltuk ve makam işgalcileri olmuş gibi görünmektedirler.
Cumhurbaşkanımızın direktifleri haricinde ellerini taşın altına koyup sorunları gidermekten uzaklar.
Karaborsa, zam, enflasyon patlamış giderken hiçbir şey yapmayanlar,Cumhurbaşkanımızın bir emriyle sanki “uykudan yeni uyanmışta hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi” hareket etmekte ve sadece istenileni yapmaktalar.
Oysa her bakanlık ve kurumun kendi alanları ile ilgili mesuliyetleri var. Konuları ile ilgili çözümleri kendileri üretmek zorunda.
Tamam; karar makamı Cumhurbaşkanlığı ama yapılacak icraatlar da kurumlarca belirlenir ve önlemleri alınır, sonunda da gereği yapılır.
Bu ülkenin karar merci her ne kadar cumhurbaşkanlığıysa da her şey yalnız Cumhurbaşkanının aklıylayapılamaz. Çünkü her kurum, görevini yapmaktan sorumludur.
Her sorumluluğu Cumhurbaşkanına yüklemek ve hep ondan çözüm bekleyip bir şey yapmamak, görevi yerine getirmemektir.
Her bakanlık ve kurum önce görevini yapmalı, ileriye dönük çalışma ve tedbir almalı,sorunlara çözüm üretmeli, akabinde Cumhurbaşkanına yol gösterip yardımcı olmalıdır.
Yoksa her şeyi tek adama yükleyip tek adamdan beklemek “Tek adam” siyasetini sürdürenlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir.