Birçoğumuz camilere ilginin azaldığını, dine karşı insanların soğuduğunu ve gençler arasında deizim'in artığını gözlemlemekteyiz.
Hoş olmayan bu durumun müsebbibi olarak; "dinin siyasete, çıkara alet edilmesi", "etkili vaiz yapılmaması", "diyanet camiasının görevini tam yapmaması", "imam ve hocaların mutteki olmamaları"... gösterebiliriz.
Özelikle gençlerin; Adaletsizlik, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve benzeri etkenleri ileri sürerek; Müslüman bir ülkede dindar (sağ) bir iktidarı gördüklerinde, yanlışları dine mal edip dinden uzaklaştıklarını da diyebiliriz.
Bazı kötü niyetli insanların da; Kur'an ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i objektif biçimde incelemeden, akıl süzgecinden geçirmeden; "gerici, yobaz, çağ dışı.." ve benzeri ile İslam dinini suçladıklarına da şahit oluruz.
Cehaletin eseri ola bu durumlar ne acep, üzücü ve yanlış düşüncelerdir.
Arkadaşlarla Diyarbakır surlarına çıkmış, orada bulunan iki gençle selam verme, tanışma ve muhabbet ile samimî bir ortam oluştu.
Gençlerden biri resmi Kur'an Kursu’nda okuduğunu, eğitim esnasında hocaların yoğun siyasi propaganda yaptıklarını, bunun için eğitimi bıraktığını, camiyi ve namazı terk etiğini" ve "komünist" olduğunu söyledi.
Ben "Cami ve Kur'an kurslarında siyasetin yapılmasının yanlış" olduğunu ve ona 'bu yanlışın dinin bir gereğimi? Yoksa dine rağmen dinin emrine uymayanların suçumu?' Diye sordum" O "elbette dinin değil, kişinin suçudur" dedi.
Ona "neden komünist" diye sordum. Onlardan biri; Müslümanların yanlışlarını, adaletsizliklerini, yolsuzluklarını, gelir dağılımındaki eşitsizliği... Saydıktan sonra "kominizim de eşitlik var onun için" dedi.
Ben; "nasıl bir eşitlik?" O; "kominizim de özel mülk yok. Herkes çalışır, devlet herkesin geçimini eşit biçimde sağlar" dedi.
Ben; "Devlet kim?" O; "Halk tir." Ben; "Halk; devletin bireyleridir. Oysa devleti idare eden vali, kaymakam, Dr. Mühendisi, işçi, çiftçi, çöpçü, öğretmen, çoban... ve benzeri sınıflarla teşkil olunur." O "evet" ben; "var olan bu sınıflara karşılık eşitlik nasıl sağlanacak?"
O; "herkes çalışacak ancak eşit biçimde devlet onların geçimlerini sağlayacak"
Ben "çiftçi, çöpçü, beden işçisi vb. Zor işlerde çalışanlar veya eğitimin zorluklarına katlanarak başarılı olanlar ve katma değeri yüksek olan bilim adamlarına haksızlık olmaz mı?" Ve "Yatalak, yaşlı, özürlü..." çalışmayanların durumu?"
O sustu ben devamla "Her kes okula gitse, ilk, orta, lise, ünüversite ve üstü eğitim derken yaş ilerleyecek o zaman beden gücüne dayalı zor işlerde kim çalışacak? Ev, eş, evlat, anne, baba... Sevgi ve saygı nasıl olacak? Farklı yemek ve giyim zevkleri olanların durumu?..." soruları soruyor ve cevabını veriyordum. O da dinliyorlardı.
Devamla; "Namaz kılıp ve Kur'an okuyan doğru olanı yapıyor. Kişi adalete, insan haklarına önem vermiyorsa oda yanlış yapıyor ve Allah'ın dinine uymuyor yada tanımıyor."
"Kişi, adalete, insan haklarına önem veriyorsa doğru yapıyor. Namaz kılmıyor, ibadete dine önem vermiyorsa yanlış yapıyor. Allah'ın dinine uymuyor veya tanımıyor."
İmandan sonra ibadette dinin direği namazdır.
Muamelatta yani insani ilişkilerde ise dinin direği ADALETTIR.