Dönemin süper gücü olan ve süper ordusu ile Kabe’yi yıkmaya gelen Ebrehe, Boğaziçi Üniversitesindeki “mahlukların” kendisiyle ilişkilendirilmesini, muhtemelen hakaret sayardı! İlişkilendirme sebebimiz, amaç birlikleridir. Yoksa araçları, tarzları ve ahlakları oldukça farklıdır. Ortak nokta, her iki zevatın da Kabe’yi içlerine sindirememesi. Ebrehe, kurduğu muazzam ordu ve fillerle, delikanlıca yola çıkmış, niyetini belirtmiş ve yıkmaya geldiğini söylemiştir. Peygamberimizin dedesi ise delikanlıca karşısına dikilmiş, el koyulan develerini istemiş ve şu ibretlik sözleri yüzüne çarparcasına sarf etmiştir. “Ben, develerimin sahibiyim, onları korumakla mükellefim, Kâbe’nin de bir sahibi var ve sahibi onu korur.” Kibrinden söyleneni anlayamayıp, karşısındaki zatı küçümseyen komutan, tepesindeki küçücük kuşları ve onların gagasında ki minik taşları görünce anlamış, lakin iş işten geçmiştir. Boğaziçi üniversitesindeki Ebrehe çocukları ise dedeleri gibi delikanlı değil. Kendi adlarına hareket etmiyor, kendi fikirleri veya amaçları yok. Kendilerine verilen sloganları atıyor, pankartları sallıyor, istekleri dillendiriyorlar. Bunu yaparken de LGBTİ bayrağı altında toplanıyor, yani “İbnelik” yapıyor, inancımıza hakaret ediyorlar. Rektör istemiyoruz diye yola çıkıp, Kabe’nin resmini yerlere seriyorlar! Rektör seçimi ile akademik özgürlükle, öğrenci haklarıyla, ülkedeki sorunlarla Kabe’ye veya herhangi bir inanca hakaretin ne alakası var? Yapılan ibnelikten başka bir şey değil. Zaten onlar da bunu inkar etmiyorlar. Her eylemlerinde mutlaka ibnelik sembollerini ve bayraklarını dalgalandırıyorlar. Haddinizi bilin! Amacınızın provokasyon olduğunu, halkı kışkırtıp sokağa dökmek olduğunu, bunun için her türlü pisliği yapacağınızı biliyoruz. Pisliğinize ellerimizi bulamayacağız! Amacınıza hizmet etmeyeceğiz! Oyununuza gelmeyeceğiz! Kâbe’nin Rabbi, onu sizden ve sizin pisliklerinizden korur. Bizim görevimiz, kendimizi ve nesillerimizi sizin iğrenç fikirlerinizden korumaktır. Köpeklik yaptığınız kişilerin emellerini de biliyoruz. Onlar için gereken zaten yapılıyor. Siz ise o iğrenç fikirleriniz ve fiillerinizle kokuşup kozmozun çöplüğüne atılacaksınız. Bilim yuvası olarak girdiğiniz o Boğaziçi üniversitesi, şöyle bir laboratuar ortamı hazırlasın. Sizden 1000 kişiyi tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde bir adaya yerleştirsin. Sonra da yıllara göre sayılarınız ve yaşam kalitenizi istatistiklere döksün. Bakalım yaşam kaliteniz ve sayınız ne kadar artıyor? O çok güvenip övdüğünüz LGBTİ hakları sizi ne kadar yaşatıyor? Yaşam alanınız sizin alışkanlıklarınızla ne kadar canlı kalabiliyor? Kainatta hangi canlı, varlığının devamını kısıtlayan bir fiil içerisine giriyor veya bu fiile müsamaha gösteriyor? Sanırım ne demek istediğimi anladınız. Sizi muhattap almamız bile züldür. Siz insanlığın en düşük rakımındasınız. O rakımı, yaptığınız hakaretlerle derinleştirmeye çalışmayın. Ötesi yok! Siz son noktadasınız. Sıkıntı şu, yasalarda düşük rakımlı olanlara karşı herhangi bir yaptırım bulunmuyor. Ama Allah’ın kanunlarında her şey çok açıktır. Onun hakim ve savcıları bellidir. Cellatları ise bazen Ebabil ismi ile Kuş, bazen hastalık ismiyle virüs, bazen de bizim algılayamadığımız şekliyle psikolojik buhran ve bunun sonunda pisliğinde boğularak EX olmaktır! “Rasûlüm! Sakın, Allah'ı zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları cezalandırmayı, dehşetten gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne ertelemektedir.” (İbrahim-42)