Edebiyat, şiir, yazar, kitap, okumak, yazmak, gezmek gibi kavramlar hayatı anlamlandırmanın, yorumlamanın; hayata farklı bir pencereden bakmanın ve renk katmanın önemli araçlarıdır. Bu araçlar olmadı mı ya da eksik oldu mu; Hayat eksik, sıkıcı, tatsız ve soğuk bir hal alır; bir demir parçası gibi cansız ve ruhsuz…
Tam da bu noktada çok yakın bir zamanda tanıştığım deneyimli bir yazar ve onun bana hediye ettiği kitabından bahsetmek istiyorum.
Şair/yazar Âtıf Bedir, Türk Edebiyatı’nın tecrübeli kalemlerinden biridir. Şiir, gezi, anı ve inceleme türlerindeki kitaplarıyla okurlara edebi tatlar sunuyor. “Yarasını Saklayan Şehirler”, “Nuri Pakdil, Direniş Hattında Bir Devrimci”, “ Rüzgarın Dili Lal” kitaplarının yazarı Bedir, Hem Türk hem de dünya edebiyatına vakıf bir isim.
Büyük bir zevkle okuduğum bu eser, toplam 159 sayfa ve yirmi beş bölümden oluşmaktadır. İçeriği incelerken özellikle üçüncü bölüm olan "Trajik Bir Kahraman Olarak Hacı Murat" benim ilgimi çekti; ardından dördüncü bölüme geçerek bu değerli eserin edebî lezzetini tatmaya başladım. Söz konusu eser, Âtıf Bedir 'in Hayatın Şiiri: Edebiyat adlı kitabıdır.
Hece Yayınları etiketiyle okurla buluşan bu eser, hem Türk hem de dünya edebiyatından birçok önemli yazarı, onların eserlerini, eserlerin temasını ve kahramanlarını büyük bir titizlikle inceliyor. Eser, Bedir'in edebiyatın efsunlu ve zengin dünyasına dair gözlemlerine, analizlerine ve yorumlarına yer veriyor. Uzun yıllardır şiirle, okumayla, yazmayla iç içe olan Bedir'in edebiyata dair incelemeleri, genelleme ve ideolojilerden uzak, detaycı ve derinlemesine bir yaklaşımı yansıtıyor. Bu yaklaşım, onun edebiyatın sadece genel hatlarıyla değil, ince ayrıntılarıyla da ilgilendiğini gösteriyor. Özellikle “At’a Senfoni ya da Atlar Rüzgârların Kızıdır”, “Trajik Bir Kahraman Olarak Hacı Murat”, "Yücel Kayıran’ın Efsus’a Yolculuğu" ya da "Andre Gide’nin Günlükleri" gibi başlıklar, Bedir'in edebiyatın farklı yönlerine nasıl eğildiğine dair ip uçları veriyor.
Kitabın birkaç bölümü üzerinden Bedir'in izini sürmeye devam edelim…
Andre Gide'in günlükleri üzerine yazdığı incelemede; Bedir, günlüklerin kendisinde bıraktığı izlenimlere yer veriyor. Günlüklerin, yazarların en mahrem duygularını, düşüncelerini yansıttığını, bu nedenle de bu tür eserlerin çok önemli olduğunu vurguluyor. Bedir, Gide'in günlüklerini detaylı bir şekilde incelerken, bu eserlerin edebiyat dünyamızda nasıl bir yer bulduğunu, bu eserlerin neden bu kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Bedir, Gide’in günlüklerinin Türkçe çevirisinde Türklerle ilgili bölümlerinin sansürlenmesini de eleştiriyor. “ çevirmenler, yazarın Türk ve Türkiye ile ilgili izlenimlerini olduğu gibi çevirmeyerek Türk okuyucusuna kötülük yapmışlardır. Bu yüzden Türk okuyucusu bir yazarı olduğu gibi tanıma imkânı bulamamıştır.” Şeklindeki ifadesiyle, önyargısız ve nesnel yaklaşımını da belirginleştiriyor.
Tolstoy’ un Hacı Murat adlı romanını değerlendirdiği incelemesinde ise; Bedir; Şeyh Şamil ile Hacı Murat arasındaki ilişkinin hem olumlu hem de olumsuz yönlerini detaylıca ele alıyor. Tolstoy’un Hacı Murat’ı nasıl tasvir ettiğine dair geniş bilgiler sunan Bedir, Rusların kendilerine sığınan Hacı Murat’a karşı gösterdiği kuşkulu tutumu değerlendiriyor. Tarihsel öneme sahip olan Şeyh Şamil ve Hacı Murat’ın tasvirlerinde Bedir, her iki figüre de eşit değeri veriyor, yani birinin hakkını diğerine kaptırmıyor. Tarafsız yaklaşımını bu konuda da devam ettiren Bedir; Şeyh Şamil ve Hacı Murat arasındaki ilişki hakkında dile getirilen olası senaryolara da değiniyor.
Sonuç olarak, Atıf Bedir'in Hayatın Şiiri: Edebiyat adlı eseri, edebiyatın dilimizi nasıl zenginleştirdiğini, büyük yazarların bize nasıl ilham verdiğini ve insan deneyiminin nasıl dönüştürüldüğünü anlamamıza yardımcı oluyor. Ayrıca, edebiyatın hayatın ta kendisi olduğunu, onunla birlikte nefes aldığını ve ona anlam kattığını bir kez daha hatırlatıyor. Son sözü Bedir’e bırakarak yazımı noktalıyorum: ‘’Bu kitapta ele alınan yazarlar da eserleriyle hayatın şiirini yazmış, yeryüzüne olan tanıklıklarını kayda geçirmiş, edebiyat adamı bakışlarıyla bize bizi anlatmışlardır.’’(syf. 8)