Pes yani! Bu kadarına sanmıyorum ki hiç biriniz tanık olmuş olsun, bir ilköğretim okulunun bahçesinde ben 70’e yakın desem de Müdür bey 43 diyor, onca ağaç gövdesiyle beraber dibinden kesilip atılmış.
Bir okulun bahçesi, Zübeyde Hanım İlköğretim okulu, velilerden biri arayıp da “Yahu onca ağaç idare tarafından katledilirken ben çocuğuma yeşili sevmeyi, ağaç dikmeyi nasıl sevdirebilirim?” diye sormasa ben de fark etmeyeceğim ya da kaç yıl sonra görsem de evvelinde orada onca ağaç olduğunu hatırlamayıp umursamayacağım.
Kendim görmek istedim ve daha evvelinde küçük bir alana dikili onca ağaçla mahalleye az da olsa nefes aldıran o bahçede yetmişe yakın ağacın dibinden kesildiğini görünce içim acıdı.
41 sınıfta 78 öğretmenin 1505 öğrenciye ağaç dikmenin yararlarını nasıl anlatabileceğine yeşili nasıl sevdirebileceğine aklım ermedi. Ders kitaplarında yazılı onca ağaç ve yeşil sevgisinin nasıl öğrenciye kazandırılabileceğine aklım ermedi. Bütün bir kentte ağaç dikme seramonilerinin nasıl hükmünü yitirdiğinin, yapılan onca şeyin nasıl çöpe gittiğinin delili bir görüntüyle karşı karşıya kaldım.
“Yahu onca ağaç idare tarafından katledilirken ben çocuğuma yeşili sevmeyi, ağaç dikmeyi nasıl sevdirebilirim?” diye soran öğrenci velisine verecek tek cevabım yoktu.
Bir okul idaresinin, bir eğitim kurumunun ki örnek olarak gösterilen bir okul, bunu neden yaptığını nasıl yapabildiğini anlamak için okul müdürünü aradım.
Müdür bey evet diyor 43 ağacı budadık. Nasıl yani dedim o ağaçlar budanmış ağaçlar mı? Kendinden emin bir şekilde evet diyor. Ve ekliyor:
Tek bir ağacın kökünü topraktan çıkarmış değiliz. Yaklaşık 17 santimetrelik gövdesi hala toprağa ekili halde duruyor ve o ağaçlar ölmüş değil yeşerecek.
Diye de iddiaya girerim diyor.
Daha önce cadde ve kimi mahallelerimizde vahşice budanmış bütün dalları kırpılmış salt gövdeden ibaret bırakılmış ağaçların budama biçimine itiraz edip, o ağaçların neden daha güzel budanmadığına itiraz ettiğim oldu ama bütün bir gövdeyi de kesip toprak üstünde 10-15 santimetre gövdenin alt kısmı bırakılmış bir işleme budama dendiğini duymamıştım.
Müdür beye bunu neden yaptıklarını sordum. Müdür beyin iddiasına göre; söz konusu okul bahçesi tinercilerin, uyuşturucu bağımlılarının yuvası olmuş. Çocukları taciz edip duruyorlarmış. Öğretmenler ders anlatamaz duruma gelmiş. Kaç yıldır emniyet güçleri bile baş edemiyormuş. Mahalleli isyan edecek noktaya gelmiş. Fuhuş ve daha yüzlerce olayın mekanı olmuş. Ağaçlar söz konusu bağımlılara yazın gölgelik kışın da soğuktan korundukları bir barınak oluyormuş. Onun için ağaçların boylarını kısaltmışlar.
Yani anlaşılan o ki bir ağacı yerde 17 santimetre kalacak şekilde kesmenin adı “budamak” ya da “ağacın boyunu kısaltmak” oluyormuş. Ve kesilen söz konusu ağaçlar 3 yıl içinde tekrar yeşerip çıkacakmış.
Müdür beyin iddiası beni ikna etmedi.. Ve ben onca ağacın, uyuşturucu ile mücadelede yetersiz kalan kurumlarımızın, kifayetsizlikleriyle açıklanamayacağını düşünüyorum.
Bir ağaç daha diye çırpınırken kimilerimiz, kimilerimizin şu ya da bu sorunla baş edemiyoruz, deyip onlarca ağacı dibinden kesip bunun adına budama demesi bana acziyetimizin göstergesi olduğunu düşünüyorum.
Bizden ne köy olur ne kasaba diyesim geliyor. Evet yukarıdaki örnek bu sözün delilidir. Ez cümle bir okul idaresi 1505 öğrencinin gözü önünde ve 78 öğretmene ve bütün bir Milli Eğitim camiasına rağmen onca ağacı kesip attı. Bir mahalledeki küçük bir yeşil alanı yok etti.
Yeri gelmişken söz konusu yeşil bahçenin duvarla örülerek öğrencilerin kullanımına kapatıldığını da eklemek istiyorum ki yeşili, ağacı öğrencilerden korumaya dönük bir tavıra rağmen o ağaçları öğretmen ve idarecilerimizden korumayı aklımıza getirmemiş.
Bu zihniyet değişmedikçe ne ağaç ekeriz, ne ektiklerimizi koruyabiliriz ne de yeşili çocuklarımıza sevdirebiliriz. Onun için bütün ağaç dikme kampanyaları hikaye kitaplardaki bütün ağaç sevgisiyle ilgili metinler yalan.
Neyi nasıl budamalı bir daha düşünmeli. Düşünmeli ki zaten sayılı olan ağaçlarımız katledilip budandı denmesin.