Gözlerinizi kapayıp karanlık bir âlemde iç yolculuğunuza gitmeye ya da uçmaya çalışın ama gizemleri anlamaya çalışmayın. Çünkü gizemler anlaşılmaz, ulaşılmazlardır.
İlk anlamlı gözyaşlarınız kimin içindi? Değdi mi?
Yeryüzünün en değerli yakut, zümrüt elmaslarından da daha pahalı paha biçilmez o gözyaşlarınız…
Şimdi pınarları kurudu, yok oldu duygular. İsteseniz bile ağlayamıyorsunuz, uğruna ağlanacak hiçbir nesne ve özne kalmadı. Maddeleşen bu gri bulanık dünya ve içindekiler taş kesiyor insanı.
Cömertlilikte yarışıyor övünüyordu insanlar ama aralarında alabilen muhtaçların olduklarından, var olduklarından bir damlacık olsun utanmıyorlardı cömert görünümlü şöhretperestler. Bu tür vermenin anlamı anlamsızlık ve hastalık değilse nedir?
Kurak bir iklimde kendiliğinden açan misk-ü amber kokularına benzer kokular veren, etrafını kokulara boğan o çiçekler kokularını dağıtırken bir beklenti içinde oldular mı?
Çocuk iken yaz gecelerinde mavi atlas koyu lacivert gecelerde sizi yanına çağıran, size göz kırpan o yıldızları gözleriniz ve parmaklarınızla sayıyorken sayılar karışır biterdi ama yıldızlar bitmezdi.
Çocukluğunuz çocuklukta kalırken peki o seyrine ve parlaklıklarına doyamadığınız yıldızlara ne oldu?
Onları yine görebiliyor onlarla görünebiliyor musunuz? Hiç düşündünüz mü? Ne değişti? Hani nerede o yıldızlar?
Hayal edip bir türlü sahip olamadığınız vitrinde kalan o oyuncaklar da size gelemedikleri için; birlikte oynayamadığınız için üzüldü mü? Sefalete, fakirliğe baş kaldırdılar mı? Siz onları çok seviyorken onlarda sizi sevdi mi?
Anılarınız vardı unutamadığını. Çok değerli ve anlamlı anılar… Neden onlardan kaçıp adeta bir mahzene hapsettiniz anılarınızı? Onları kilitleyip onlardan kaçmak için mi var ettiniz, dahası yaşadınız her şeye rağmen o güzelim anıları?
Kovalar dolusu yağmurlar yağardı üstünüze, ne üşür ne de ıslatırdı sizi. O şifa dolu yağmurlara, şimdilerde dualarla bile elde edemediğiniz o yağmurlara söyler misiniz ne oldu? Niçin yağmıyorlar, yağanlarsa hiç aynı değil.
Albümünüzdeki siyah beyaz fotoğraflara bakmayalı kaç bahar geçti? O resimlerdeki biricikleriniz şimdi yaşıyorlar mı? Hiç mi göremediniz onları? Onlar ki onlarsız yapamıyordunuz. Kabirlerine bile uğramıyorsunuzdur?
Bir kabir ziyareti ile birkaç dua bile esirgerken onlardan, kendinize itiraf edebiliyor musunuz ne hale geldiğinizi, dahası kendinizi bile tanıyabiliyor musunuz? Peki, ama niçin? Nedensiz, niçinsiz bir açıklaması yok mu böylesi değişimin ve damla damla yok oluşun.
Yolcu aynı, yollar mı uzadı, değişti, zorlaştı? İç yolculukta vasıtaya, yürümeye ihtiyaç yok ki.
Yeter ki o yolculuğa hazır olun ve yolcusu olmayı bilin. O sevda ve gizem, özlem dolu yolun.
Neydi anlamı siyah rengin? Kim ve nasıl kirletti beyazı? Vazgeçilmez kırmızı hep kanla mı ifade edilmeli, kırmızıların kendi öz anlamları yok mu?
Gökkuşağını kim çizdi gökyüzüne? Hangi aşık mimar?
Yağmurlar ile güneşin aynı anda görünüşünün şımarık ve güzel çocuğu muydu gökkuşağı?
İlk göz ağrınız uzun yıllara rağmen bölüyor mu uykularınızı? Nedir o dram dolu rüyaların gerçek sebebi? Zaman zamanla küllendirebildi mi o yürek sancılarınızı?
Ansızın onu görebilseydiniz tanıyabilir miydiniz onu sesinden ve gözlerinden?
Her şeye rağmen bitirebildiniz mi her şeyi? Yoksa gönül bahçesindeki yosunlu bir saksıda can çekişen bir sevda gül’ü gibi beklemede mi kaldı? Hiç açmayacak koku veremeyecek bir şekilde umut ile umutsuzluk arasında kumpasta mı kaldı? Ve kalacak. Yazık,ç ok acı…
Yaşlı gözlerim yollarında
Yollarsa sarp ve dönüşsüz
Sen çok daha da ötelerdesin
Bense halen sendeyim, sensiz.
Ve sen yoksun, olmayacaksın da…
Ayrılıktan söz etme,
Ayrılık ayrılık getirir derdin.
Seni dinledim, söz etmedim.
Peki, ayrılmadık mı? (05/09/2003 Gostivar/Makedonya)
O şatolarınız; mutluluğunuzu koruyan, sevinçlerinizin şahidi olmayacak süslü püslü duvarlar, aslında içinde onun değil de ömrünüzü yakıp küle çeviren şöminelerin dili olsa da konuşabilse… Anlayacağınız bir dille işte o zaman şatolar size feda mı edildi yoksa o kısa ömrünüz müdür şato denilen taş yığınlarına feda edilen? Bu nüansı anladığınızda soluk almaya başlamış, hayata “merhaba” demişsiniz demektir.
Her yolun her yolculuğun bir amacı, başlangıcı ve sonucu vardır. Esintilerde gümüş rüzgarlar gibi ‘”as silver winds” eserde geçer geçmeyen ise bıraktığı kalıcı izlerdir.
Çıplak giysilerden yoksun olarak ve seçme seçeneği sunulmadan geldiğiniz ya da getirildiğiniz bu küçük âlemden yine giysilerden yoksun olarak gideceğiniz yahut götürüleceğiniz âlemin sınırsız âlemlerle donatıldığını bilseydiniz ah… Bilseydiniz ve burada yaptıklarınız ile yapmadıklarınızdan büyük pişmanlıklarla kuşatılacağınızı bilebilseydiniz, hakikatin gözüyle bakıp görebilseydiniz hiçlerin ne çok anlamlı, anlamlı bilinenlerin ne kadar hiç olduğunu inanın anlayacaktınız.
Esintiler eserken çok şeyi alıp beraberinde götürür dilerim ki dertlerinizi, acılarınızı alıp götürsün yerinede şifa, mutluluk ve güzel dileklerinizi gerçekleştirsin siz Batman Sonsöz okurlarımız.