Huzurun olmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Ortadoğu coğrafyası kan ve gözyaşının eksik olmadığı bir coğrafyadır.
Dün Yezidler, Hüseyinleri öldürüyordu. Bugün de bu coğrafyada yine Hüseyinler öldürülüyor. Dün arkasında şeytanın olduğu fitne ve fesat oyununda Kabil, Habil’i katlediyordu.
Bugün ise arkasında İngiltere, Amerika ve İsrail’in olduğu fitne ve fesat oyununda yeni Kabil’ler türetildi. Bir kardeş Kabil haline getirilerek öz kardeşi Habil’i öldürüyor.
Bu coğrafyada oyun ve tuzak çok. Bu coğrafyada ajan ve oyuncu çok. Bu coğrafyada şeytan çok. Bu coğrafyada mazlum da çok.
Bu coğrafyada huzuru bulmak çok zor. Bu coğrafyada uyanık ve bilinçli olmak zorundasınız. Aksi takdirde kime hizmet ettiğinizi bilmeden ömrünüzü tüketirsiniz.
Tarihe bir göz attığımızda yaşadığımız bölgenin özellikle yirminci yüzyıldan sonra huzur bulmadığını görürüz. Bu da batılıların ve onların piyonlarının aktif olarak yer aldığı dönemlere denk gelir.
Bölgemizde son on yılda az da olsa huzuru yakalamıştık. Şimdi bu huzuru yakalamışken kaybetmeyelim. Geç bulduğumuz huzurun kıymetini bilmeli ve huzura sahip çıkmalıyız.
Nedir tüm bu yaşananlar? Her gün bir yerde patlama, bir yerde ölüm, bir yerde kan, diğer bir yerde gözyaşı...
Kim kime çalışıyor? Kim kime hizmet ediyor? Kolay mı böyle öldürmek? Nerede vicdan, nerede Allah korkusu?
Allah korkusu dedim de aslında Allah korkusu olsa zaten bu ölümler de olmazdı. Zaten Kalbinde Allah korkusu olan biri insanları bu şekilde rahat öldüremez ki.
“Masum bir insanı öldüren, kainatı öldürmüş gibidir” ilkesi bulanan bir dinin mensubu değil bir insanı öldürmek, bir karıncayı dahi incitemez.
İşe önce bu coğrafyada yaşayan insanları dinlerinden uzaklaştırmakla başladılar. Uydurulmuş din ile uygulanmayan din hayatımızda yerini buldu. Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Sonra ahlaki temeller üzerinde duran gelenek ve ananelerimizi yok etmeye başladılar.
Yaptıkları ve ettiklerini içlerimizde bulunan yerli işbirlikçileri ile gerçekleştirdiler. Bizi bize yabancılaştırdılar. Bizi bize düşman ettiler. Şimdi de huzursuzluğu, kaosu ve çatışmayı kronikleştirmeye çalışıyorlar.
Yeter artık “dur” demek lazım bu gidişe. Kendimiz için ve çocuklarımız için huzura ve istikrara sahip çıkmalıyız. Etrafımızda yaşananlardan; Suriye’den ve Irak’tan bir ders çıkarmalıyız. Beş on yıldır az da olsa yakaladığımız huzuru elden çıkarmamalıyız. Huzurlu ve mutlu bir gelecek dileğiyle...