Olağanüstü dönemin olağanüstü koşullar altında yaşıyoruz. İzlediğimiz bilim kurgu filmlerinin içindeymişiz gibi sokaklarda geziyoruz. Sokaklar maskeli insanlarla dolu. Sarılmalar tokalaşmalar yok. Herkeste bir tedirginlik var ama duruma alışıldı. Çok değil altı ya da yedi ay önce böyle bir sürece girilecek, hayatımız tamamen değişecek denseydi “hadi canım çok film izliyorsun” derdik. Ama şuan içindeyiz ve uyum aşamasından geçiyoruz. Çok başarılı olduğumuz söylenemez, çok kötü olduğumuzu da kabul etmiyorum. Bu süreçte en başarılı olanlar da çocuklardı. İki gün evde tutamadığımız çocuklar, aylarca evde kaldı. Sarılma, öpme ve dokunmayı hayatlarından çıkardılar. Dışarıda bir hastalığın olduğunu ve bunun için önlem alınması gerektiğini çok iyi kavradılar. Kendilerine düşen görevi çok güzel yerine getirdiler. Süreç uzun. Lügatimize hiç bilmediğimiz bu hastalık yerleşince bununla yaşamayı hepimiz öğrenmeliyiz. Böyle olunca “yeni normalleşme” sürecine girildi. Ve biz bu “yeni normalleşme”ye uyum sağladık mı? Bunda da çok başarılı olduğumuz söylenemez ama “yeni normalleşmeye” de uyum sağlama çabalarımız devam ediyor. Çok başarılı olmama sebebimiz, insanların yeni normalleşmeyi kendi yaşamlarına ve kendi önceliklerine göre değerlendirip uygulamasından kaynaklı. Kendi evinde ve çevresinde kronik rahatsızlığı olan kişi için önce sağlık gelir. Ödemesi gereken faturası, evine yapması gereken masrafı olan için öncelik iştir. Ya da aylarca evde oturup artık bu sürecin böyle geçmemesine inanan kişi için öncelik, kendince önlemler alıp hayatı yeni normalleşmeyle yaşamaktır. Bu öncelikler artırılabilir ama geniş kapsamlı düşününce bunlar karşımıza çıkıyor. Ve biz bunların hepsini doğru kabul edip öncelikleri ortak saymalıyız. Bu virüs hayatımızdan kolay kolay çıkmayacaksa, hayatı da öteleyemeyeceksek, bununla yaşamayı öğrenmek zorundayız. Öncelik sağlık diyoruz ve ondan sonra durduramayacağımız, öteleyemeyeceğimiz ihtiyaçlar listemizde ilk sıralardan biri de eğitim. Örneğin hastaneleri kapatırsak ya da bir süreliğine açmasak, hayatımız tamamen sekteye uğrar ve yaşam felç olur. Eğitim de aynen öyle. Eğitimi ertelersek, askıya alırsak bu sefer de gelecek felç olur. Sadece sağlık sektöründen farklı olarak o an göremeyiz, o an fark edemeyiz, bir süre sonra sıkıntılar ortaya çıkar ve telafisi de öyle kolay olmaz. O zaman olağanüstü dönemlerde bile imkânlar ve şartlar ne olursa olsun doğru düzenlenmelidir. Eğitim, durdurulmamalı, ötelenmemelidir. Başta da dediğim gibi bu sürece en çok çocuklar ayak uydurdu. Evde ailelerini uyaran, ebeveynlerine örnek olan çocuklar gördük. Daha bilinçli çocuklar gelebilecekken, onları geriletmeye hakkımız olmadığını düşünüyorum. Şuan aileleriyle tatile giden, pazar çarşı dolaşan, bahçeye inip top oynayan ve ip atlayan çocuklarda, okul dönemi yaklaşınca “aman dikkat okullar çok tehlikeli en korunmasız yerler sağlık öncelik” denilerek, bir korku hali yaratılmaktadır. Yeni hayat ve yeni normalleşmeyi doğru anlamamız ve doğru yol haritası belirlememiz gerekir. Okulları ne olursa olsun, şartlara uygun hazırlayıp açarken, okulların en güvenilir yerler olduğunu çocuklara söylememiz lazım. Geleceğini felç etmek istemiyorsan öteleme...