Bir zamanlar; efendim, şehzadem, paşam, ecem, hazretleri, canım evladım, gözümün nuru, gülüm, çiçeğim… bu ve buna benzer nice gönül alan iç ferahlatan hitap tarzları vardı güzel Türkçemizde.
Zamanla bu hitaplar yerlerini şşşşşşıııt, moruk, hacı, hooop, lan, dayı, emmi bu ve daha da nice çirkin ağza alınmayacak kadar iğrenç tarzlar ve deyimler aldı.
Şimdilerde o deyimlerin yerini, bu argo deyimler başını almış gidiyor.
Yazık… Bir dil -güzel bir dil- böyle mi katledilir?
Allah aşkına eğerli okur an itibariyle gelinen noktaya dikkat buyurunuz efendim.
Üstüne ekleyemedik daha da geliştirip dilimizi gülistana döndüremedik, aksine yerle bir ettik, adeta tarumar ettik, diken tarlasına çevirdik.
Hani derler ya “dil var pişire aşı, dil var kestire başı” ya da çok iyi bileceksiniz ve hatırlayacaksınız “tatlı bir dil, yılanı bile deliğinden çıkarır”
Dil ile ilgili, ders veren nitelikte daha nice atasözleri yazmak mümkündür.
Ancak ben hatırlatma bazında iki örnekle yetindim.
En üzücü boyutu da köşe yazarları, eğitilmiş zümre de, hatta parlamentoda
Siyasiler bu argo deyimlerden, kulağa hiç de hoş gelmeyen, psikolojileri allak bullak, sözcükleri maalesef takır takır sistematik olarak kullanıyorlar.
Filimler de en ağza alınmaz ve sosyal psikolojiyi daha da geren, kutuplaştırmakta, katalizör rol oynayan aşağılık küfürlerde yok değil.
Kültür Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, resmi kurumlar, dil bilimcileri, bu dil erozyonunu görmüyorlar mı?
Türk Dilini koruma ve yaşatmayla ilgili ne iş yapıyor bu siyasiler ve kurumlar?
Niçin bu acı dram ve dil katliamına bir el atmıyorlar?
Şaşkın ve üzgünüm.
O kadar acı bir tablo ki inanın insanın içi yanıyor.
Bu zengin konu ve oldukça acil ele alınması gereken fevkalade adeta yoğun bakımda olan dilimizi, güzelim Türkçemizi korumalıyız.
Yoksa savaşan, kan akıtan vahşi bir dille yaşamak zorunda kalacağız diye düşünüyorum.
Acizane ben deniz Almanca, ileri derece de İngilizce excellent seviyede, Arapça, Kürtçe bilen Kürt orijinli biriyim.
Siyasi anlamda demiyorum bu ve buna benzer diller arasında hiç bir dil yoktur ki Türkçemiz kadar erozyona uğramış olmasın.
Yeryüzündeki tüm negatif eylem ve olayların hatta savaşların yegâne sebebi ve kaynağı kullanılan bu küfür ve tahrik eden hatta savaştıran dilin kendisi değil mi?
Bir şiirimle bitiriyorum.
VEDA BAKIŞIMIZ OLACAK
--seni sana bırakarak ...
İşte kapına geldim bir Eylül akşamında
Kucağımda sevdiğin çiçekler yaban gülleri ve çiğdemler
Gönül bahçemden getirmiştim sana
Onları gözyaşlarımla suladım hep
Misafir odana alma beni, misafir değilim
Duvardaki gelinlik resmini görmek istemem
Yerimi almış eşine nefretle kinle bakacak gözlerim
Duydum ki oğluna adımı vermişsin yazık!
Ya bahtı da benim gibi olursa yüreğin yanar
Bu seni son görüşüm olacak, arama bulamasın
Ben ölümün ötesine yaşamın berisine gidiyorum
İstemem unutulmayı ve hıçkırarak ağlamanı
''Nasip böyleymiş'' de ve avut kendini
Dilersen yanılt benim için atan kalbini
Sen hep ayrılık mı yazarsın diyorlar bana
Bir dram şairi cennet vaat edemez ki...
Elveda can canan eski sevgili,
Her hatırladığında yıldızlara bak ikimiz için
Yak bir sigara dumanında ben küllerinde
Aşkımız olur, hiç sönmemiş olan o küllerle
Böyledir işte aşkın acımasız kanunu
Issız bir vadiye, isimsiz BİR MEZAR OLMAK
Hiç kabir ziyaretçisi olmayan bir garip MEZAR da olmak...
M. Ekmen 09.10.2016
B.Çekmece / İstanbul
Sevgiyle kalın sevgili Batman Sonsöz okurları…