Toplumun içinde farklı simalar her zaman ilgi çekmiştir.
Etrafına zarar vermedikçe bu aykırı insanlar el üstünde tutulur.
Toplum psikolojisi çok farklıdır.
Çok hizmet edersin adından söz edilmez, çok tanınmana rağmen sevilmezsin.
Çok ünlüsündür, sesin güzeldir, kitap yazarsın, resim çizersin, ödül almışsındır, zenginsindir ana kimse seni bu kadar candan sevmez.
Cenazene gelenler bile bıyık altından gülerler, taziyeni yaparlar Fatiha’nı okumazlar, gömün bunu derler hatta mezara atılan toprağa iyi basarlar bir daha çıkmadın diye…
Ama bazı insanlar vardır Allah vergisidir toplum tarafından inanılmaz sevilirler.
***
Hayatı boyunca sanal sevgilisine mektup yazan ve bu mektupları kendisinden başkası okuyamayan, her mektubunu para karşılığında bilinmeyen bir adrese PTT ile gönderen, ayakkabı giymeyen, yıkanmayan, saçı sakalı birbirine karışmış avare olmuş namı diğer ‘Brako’ Batman’ın bir efsanesi oldu. Öyle ki insanlara hitap ettiğimizde “kardeşim, arkadaşım, canım” kelimelerinin yanı sıra “Brako” diyebiliyoruz.
Brako öyle bir iz bıraktı ki, Batman’da heykeli de dikildi ve resmi büyük bir binanın üzerine çizildi.
***
Çok sevilen bir simamız daha vardı, söylersem herkes tanır ve iç çeker; “Tırtır Yılmaz” direksiyon elinde yalınayak her yeri dolaşırdı.
‘Şoför Yılmaz’ elinde sanal direksiyon ile yine yalınayak Batman sokaklarında dolaşır ve herkese gülücükler saçar ve tanıdığı Batmanlıların yanına uğrar ve güler yüzü ile esperileriyle tebessüm ettirir.
Haftanın belirli günlerinde gazete büromuza uğrar çayını içtikten sonra Mazot parasını alıp, duasını esirgemez ve hatır alır gider.
***
Toplum bir değerimizi daha bağrına basmıştı O’da Habip idi.
Ben ona Habip-ul Veli diyordum.
Gerçekten de bu tür insanlar Veli sıfatındalar.
Down sendromlu insanların yaşam ortalamaları 40-45 yıldır bazıları daha erken ölürler.
Habip kardeşimizde onlardan biriydi.
Habib’i bir ay önce Diyarbakır caddesinde bir bankta otururken gördüm.
Gittim yanına Hasbihal ettik aç mısın?
Dedim evet dedi ama yemek yiyemediğini hareketleri ile anlattı.
Daha öncede Habib’i görmüştüm rahatsızdı ama üstelememiştim.
Ama o gün son gördüğüm gün Habip çok zayıflamıştı.
Gaybı Allah bilir ama öleceği bana ayan olmuştu sanki.
Allah rahmet eylesin.
Duyduğumda içimden bir parça kopmuş gibi oldum.
Neredeyse 40 yıldır bu güzel insanla birlikteydik.
Her an o tatlı gülüşü ile karşımıza çıkardı.
Bazen eline bir gazete parçası alıp kalabalığa nutuk atardı.
Herkes gülerdi, sıkıldığında gazeteyi elinden atardı ve kimse onu konuşturtmazdı.
Batmanlı esnaf Habip’i bağrına basmıştı sabah, öğle, akşam yemek verir güzelce beslerdi.
Sevmediği kişinin yanına da gitmezdi.
Sevdiği ve hoşlandığı kişilerin başını öperdi.
Habip öyle bir insandı.
Kendi halinde, sessiz-sedasız yaşardı.
Herkes ondan memnundu.
İşte yaşam böyle bir şey…
Belki o ve onun gibi olanlar ölmenin ne olduğunu bilmemekteler ama yaşamları boyunca hayata hep umutla bakıp, mutlu olmasını bilmişlerdir.
Kimsenin hakkında konuşmaz, kimseyi çekiştirmez, kimseyi kıskanmaz, kimseye zarar vermez, ekonomik kaygısı, sorumlu bir ailesi olmayan ancak hayata sımsıkı bağlanmasını bilen insanlardır. Acaba bu dünyada kaçımız onlar kadar şanslıyız?
Habip kardeşimiz gerçekten herkesin gönlünde iz bırakan güzeller güzeli mükemmel bir insandı.
Seni çok özleyeceğiz Habip, keşke herkes senin gibi sessiz ana bir o kadar da hayat dersi verebilenlerden olabilseydi.
Siyasiler ve bürokratlar hiçbiri senden bir nebze olsun ders alamadı.
Hiç biri senin kadar dürüst olamadı ve hiç biri senin kadar sevilmedi.
Şimdi kendine politikacı diyenler Habip’in bu kadar sevildiğini görüp, utanmayacaklar mı?
Habip aslında tüm insanlık için bir örnek olmalı.
Onda yalan yoktu, sahtekârlık, hile, hurda yoktu.
Anlı açık başı dikti, yürüdüğü her caddede, sokakta iz bıraktı.
Öldüğünde de geride güzel bir hoş seda bıraktı.