Hayat her zaman ona verdiğinizden fazlasını geri verir size. Hepimiz dönem dönem yaşamımızda bunu deneyimleriz ama farkına varmayız.
Hayat tam da umudu kestiğiniz zaman size en güzel sürprizi yapar ve yine e dört elle hayata tutunmanızı sağlar ama biz bunu da hayatın olağan akışı sanıp şükretmeyi aklımıza getirmeyiz bile.
Hayat kimsenin sizi duymadığını sandığınız anlarda bile alır sesinizi en güzel kalbe taşır en güzel akılda harmanlar. Sizi bilmediğiniz bir coğrafyada, adını bile duymadığınız insanların vicdanında yeşertir.
Çiçek büyütmeyi seviyorum. Balkonumda bir yasemin, iki gül, bir de kamkat besliyorum. Onları sulamamı bekleyen, ilgi isteyen dört çocuğum gibi seviyorum. Bir de fesleğenim var, top reyhan da diyorlar. Geçen yıl hiç ummadığım bir şekilde kurumuş toprağından tekrar filizlenmiş o güzelim nefesi, kokusuyla ödüllendirmişti beni.
Bu sene de bekliyorum kurumuş toprağı içerisinde ara ara açılan yaprakların fesleğen mi yoksa yabani ot mu olduğunu öğrenmek için eğilip kokluyorum. Henüz açmadı henüz yeşermedi yine geçen sene ki gibi. Ama benim umudum var.
Oturduğum sitenin sekiz katlı bloğunda kuşların bir tek benim balkonuma konmaları, sesleri, cıvıltılarıyla bir tek beni ödüllendirmeleri tesadüf mü dersiniz? Değil elbette.
Cıvıltılarıyla o minik kuşların balkonumun pervazına konup beni izlemeleri bir tesadüf değil hayatın ona verdiğinize karşı bir ödülü bir hediyesi muhakkak.
Beton yığınına sıkışıp kaldığımız evlerimizde o güzel varlıklara sunduğunuz azıcık bir toprak ve yeşilin hediyesi muhakkak. Küçük zahmetlerine katlanmak gerekir elbette. Balkonunuza pislemelerine razı gelmek gerekir ki hayatı ve dünyayı bir tek kendinizin olduğu zannından, bencilliğinden kurtarsın sizi. Sizi o zehirli düşüncelerden arındırsın diye onlarla hayatı paylaşmalı.
Paylaştıklarınızın yarınlarda hiç bilmediğiniz ellerde filizlenecek birer tohum olduğunu hatırlamalı. Henüz on dört günlük bir baba olarak oğlum Zana’nın bu balkonda o kuşlara bakıp, o kuşları dinleyip o kuşlara henüz şeklini bulmamış kelimelerle bir şeyler diyeceğini onlara sesleneceğini düşünmek bile yetmez mi?
Dünya da başka varlıkların, canlıların olduğunu ve bu dünyayı onlarla paylaşmanın hayatı daha da güzelleştireceğini bilmesi görmesi kadar güzel bir eğitim şekli var mıdır dersiniz?
Çocuklarınıza bunu devamlı söyleyerek, kafalarının içine çivi gibi kelimelerle çakarak öğretemezsiniz, bunu gösterebilirsiniz, bunu yaşayabilir ve yaşatabilirsiniz ancak.
Kendinizden zayıfı ezdiğinizde kendinizden güçlüye ezileceğinizi öğretebilmelisiniz bunu kendinizde örnekleyerek yapabilirsiniz ancak ve siz her şeye sahip olmak istediğiniz müddetçe, size de sahip olunacağını anlatmalısınız, göstermelisiniz.
Eski müzik gruplarından Moğollar’ın güzel şarkılarından biri geldi aklıma:
Bu Dünya Bizim/ Dostlar dostlar a canım dostlar/ Sizlere bir çift sözümüz var/ Sevmek, paylaşmak varken/ Bu kavga bu talan neden/ Asık suratlı/ Eli silahlı/ Böyle bir dünya/ Olmasın reva/ Çocuklarımıza
Vah vah aman/ Halimiz yaman/ Geçiyor zaman/ Olmayalım pişman/ Ah ah aman
Dostlar dostlar a canım dostlar/ Bu işin bir tek yolu var/ Sevmek paylaşmak canım/ El ele tek yürek olmak
Bu dünya bizim yok etmeyelim/ Birbirimize zehretmeyelim
Dinleyin seveceksiniz.
Şimdi anlıyorum ki bu dünya bizim dedikçe zehretmeye devam edeceğiz ama.. Onun için bizim değil bu dünya en azından sadece bizim değil.