Bir toplumda bireylerin mahkemelere bakış açısı o toplumda hukukun, adaletin, yargının özeti gibidir.
İnsanlar arasında “mahkeme” ifadesi bir tehdit aracı olarak kullanılıyorsa, toplumun mahkemelere ve adalet sistemine bakış açısı cinnet geçirmiş bir insanın elindeki silaha benzer ki herkes kendini ve sevdiklerini o silahtan korumaya çalışır.
Geçtiğimiz hafta gazetemizin Cumartesi Buluşmaları kapsamında 250 avukatı ve 40 stajyeri ile bölgenin en genç barolarından Batman Barosu Başkanını davet ettik.
Benim için Baro Başkanından ziyade dostum olan Ahmet Sevim gerek bilgi birikimiyle gerekse de samimiyet ve içtenliğiyle bu memlekette tanımaktan, oturmaktan keyif alacağınız, ufkunuzu açacak yegâne insanlardan yegâne adamlardan biridir.
Yakın zamanda yapılan Baro seçimlerinde, ikinci dönem başkanlığını kazanan Ahmet Bey, yarım yamalak da olsa hukuk, yargı, adalet konusunda bildiklerimin ya da bilmeye anlamaya çalıştıklarımın en temel kaynağıdır.
Ahmet Bey, gazeteci arkadaşlarımın sorularına Baronun aslında yaygın kanaatin aksine bir sivil toplum örgütü değil meslek birliği olduğunu söylemekle başladı.
1991’de kurulan 250 elli avukatı ve 40 stajyer avukatı olduğunu belirten Sevim, Batman Barosunun bölgenin en genç barolarından biri olduğunu ekliyor.
Sevim ve yönetimindeki baro, öngörüleri ölçeğinde planladıkları ve en az 20 yıl Batman’ın yükünü kaldıracak denli büyük bir Baro binasının açılışına hazırlanıyorlar.
Barolar Birliğinin katkısı ve Batman Belediyesinin yer tahsisiyle inşası devam eden Batman Barosunun hizmet binasını 1 Eylülde açacaklarını belirtiyor.
Daha da önemlisi şu ki Ahmet Bey, 1 Eylül’de açılacak hizmet binasının salon ve benzeri mekânlarının tüm Batmanlıların etkinliklerine açık olarak kullanacağını söylüyor.
Keşke bu kadar siyasallaşmasaydık diyen Sevim’e katılıyorum ve “keşke Batman Barosu yeni açılacak yerinde, salonlarında, siyasetten çok kültürel sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapsa” diye geçiriyorum içimden.
Sanatsal ve kültürel etkinlikler diyorum ama sanatı kültürü hatta aşkı bile siyasal, politik sosa bulandırmadan yaşayamayan bir toplum olduğumuzu da biliyorum.
Ne de olsa “ne kavgam bitti ne sevdam” diye sevdanın yanına kavgayı iliştiren, evlenirken dahi “işkencede günlerce özgürlük mahkûmları” şarkısında halay çeken bir toplumuz.
Hal böyle olunca bu hastalıklı halin tedavisi o kadar kolay olmayacak.
Aynı şeyleri tekrarlayıp durduğumu biliyorum ama bu toplum bu hastalığı aynı tekrarla yaşamaya devam ettikçe bu tekrar ve aynılık benim de dilimden ya da kalemimden kurtulamayacak.
Ahmet beyle sohbeti diğer arkadaşlara bırakmış dinlerken, fark ediyorum ki Ahmet bey toplumun her zerresine sirayet etmiş hastalıklara vakıf.
O hastalıklardan kendisine sıçramaya çalışan virüs ve mikroplara karşı oldukça korunaklı duruyor. Tabiri caizse yaş tahtaya basacak adam değil.
***
Gazeteci arkadaşımızın “Yargının son dönemde intikam aracına dönüşmüş olduğunu söyleyebilir miyiz?” şeklindeki sorusuna? “Son dönem diyecek olursak önceki dönemin bütün haksız yargısal pratiklerini meşrulaştırmış oluruz. Yargı her zaman siyasal hesaplaşmanın aracı haline getirildi” cevabını veriyor.
Hiçbir zaman iktidar ya da muhalefet olduğuna bakmaksızın haksız uygulamalara karşı sözünü esirgememiş bir Baro Başkanını bir tek soruya vereceği gayet olağan bir cevabı kullanım biçiminin çok yanlış amaçlara hizmet edebileceğini siz de fark etmişsinizdir.
Hayat felsefenizi hangi slogan özetler sorusuna “Faille değil fiille uğraşmak” cevabını veren bir adamı faille uğraşma noktasına getirecek eksik ya da yanlış ifade biçimine düşmeden gayet yerinde ve yeterince açık bir cevap veriyor. Neyse ki ketenpereye gelecek bir adam değil Ahmet Bey, her zaman sükûnetini korumuş ve benzer hamleleri boşa çıkarmasını bilmiştir.
***
Haklarımızı bilmediğimizi, hak aramanın Don Kişot’luk olarak algılandığını belirten Sevim, güzel bir tespitte bulunarak, Batman’da suçu tetikleyen sosyolojik unsurları dillendirdi.
Genç ve işsiz bir nüfusa sahip Batman’da suç işleme ihtimalinin arttığını düşünsem de çevre kirliliğinin dolaylı olarak tüm toplumu suça meylettiğini hiç düşünmemiştim.
Yerinde ve doğru bir tespitti bu.
Çözüm süreci, kadın hakları, hak ihlalleri vs. birçok konuyu konuştuk ama sohbetin en acı cümlesi en acı keşke’si ve bence can alıcı cümlesi “keşke bu kadar siyasal olmasaydık. Çok fazla siyasal olmak hayatı ıskalamamıza neden oluyor” oldu.