Hayatı ve yaşayacaklarımızı sizler, bizler planlayamıyoruz.
Hayat bir proje bir mimari çizgi değil, geometri hiç değil… Yazan yazmış alın yazınızı. İsteseniz de istemeseniz de bu tünelden geçiyorsunuz şartları belirleyemeden.
Öyle hayatlar var ki kurşunlamak, paramparça etmek, eğilim ve isteğinizde olmasını dilediğiniz hayatlardır o hayatlar. Elden ne gelir? Ne gelebilir ki? Yaşamaktan başka.
Yaşayanların kaderi mi? Hataları mı? İlahi bir yol ayırımı mı?
Çok tartışma götüren bu tablo, bu çetrefilli fikir, bakış açılarına göre oldukça göreceli olup herkes hem fikir olamıyor.
Hayatla, yaşananlarla ilgili çok çetrefilli ve adeta bir labirenttir, çekiyoruz bu hayatta hayata dair ne varsa.
Bir nevi ilahi sınav olarak da kabul etmek zorunda kaldığımız bu sarp yokuş, bu sanal merdiven yükseldikçe zorlaşıyor, zorlaştıkça çile artıyor, olgunluk mertebesine yaklaşıyor. İnsan-ı Kamil olmakta, olabilmekte çok hünerler var.
Çok erdem makamlar var ama tüm mesele olmak, olabilmek ve kabullenebilmek.
Ne zaman? Nerede? Ne yapacağınız? Ne yapılması gerektiği? Eğer bu şifrelerin kodları bizlere verilseydi tadı, tuzu olur muydu bu yaşadığımız ve yaşayacağımız hayatın?
Kodları ve şifreleri çözülmüş, artık bilinen bir hayat ve hayata ait sırlar, olgulara katlanabilir miydik? Plan ve programlar mı? Tercih edilir yoksa tabii, natürel olgular ve doğal oluşumlar mı? Çok tartışma ve yorum gerektiren zengin bir konu olmalı diye düşünüyorum.
Eğer evli ve mutsuzsanız suç sizde mi mutsuzluğu ve evliliği siz mi davet ettiniz, bu tablonun ressamı siz misiniz? Yoksa ilahi bir alın yazısı mı? Bu yazıya karşı koyulabilir mi? Değiştirilebilir mi? Müdahale etmek mümkün mü? Bu nitelikte nice ailelere şahit oldum yaşamımda.
Kader, alın yazısı, kısmet, nasip, ölüm, ecel, ölüm sonrası bunlar bu çarpıcı ve hayli büyük anlamlar içeren uhrevi ve İslami deyimler, âlimlerce herkesin anlayabileceği seviyelere indirgettirilerek yazılıp çizilse, çok daha iyi anlaşılır hale getirilirse, mutsuz ve çaresizlerin hayat anlayış ve şekilleri şemaları daha güzel ve yeşil pembe olmaz mıydı?
Demek ve anlatmak istediğim ana tema o ki “bizler acılarımızın ve mutluluklarımızın, kahkaha ve gözyaşlarımızın esiri miyiz? Yoksa mimarı mıyız?”
Bu kodu, bu şifreyi çözebilenler hakkıyla anlayıp anlatabilenler birazcık olsa da rahatlamış, hayatı kurşunlamak isteyenlerin saflarından ayrılarak her haliyle, her şekliyle yaşamayı kabul edenlerin saflarına katılırlar.
Bu dünyaya gelme seçeneğimiz yok. Geldikten sonra da sonsuza dek dünyada kalıp veya gitme seçeneğine de hakim değiliz.
Dünyaya gelmiyoruz dünyadan gitmiyoruz.
Eylemin ve yüklemin salt sahibi değiliz.
Bizi getiriyorlar belli bir vakit ve hayat hakkı ve sınavlar verdirip sonra da götürüyorlar. Doğum – Hayat – Ölüm üçgeninin mimarı değiliz olsa, olsa konusuyuz, elemanıyız.
Beşeri sınavlar oluyor da ilahi sınavlar olmamalı mı?
Yine girdaplara, çıkmazlara girdim ama bazen girmek de gerekiyor değil mi?
“Düşünüyorum, Öyleyse Varım”
“Varım, Öyleyse Düşünüyorum”
Birbiriyle ilintili ve önemli bir alıntı cümleyle bitirmek iyi olacak galiba ben de bitiriyorum.
Kalın sağlık ve sevgiyle yaşanır ve katlanabilir güzel bir hayatı yaşayıp yaşatarak siz saygın Batmanlılar ve değerli Sonsöz okurlarımız.